323- Yedi şey, abdesti bozar:
1) İdrar.
2) Gaita.
3) Mide ve bağırsaktan gelip arka taraftan çıkan yel.
4) Gözün görmeyeceği ve kulağın işitmeyeceği kadar uykuya
dalmak. Ancak, göz görmez ama kulak işitirse, abdest bozulmaz.
5) Delilik, sarhoşluk ve baygınlık gibi aklın fonksiyonunu
yitirdiği şeyler.
6) Kadınların istihaze hâlleri ki, ileride açıklanacaktır.
7) Guslü gerektiren hâller, örneğin cünüplük hâli.
CEBİRE ABDESTİNİN HÜKÜMLERİ
Kırık ve yaralara sarılan şeylere, yara ve benzeri şeyler
üzerine konulan ilaçlara, cebire denir.
324- Abdest organlarından birinde yara, çıban
veya kırılma olursa, üzeri açık olur ve su da ona zarar vermezse, normal
şekilde abdest alınmalıdır.
325- Yara, çıban veya kırıklık yüzde veya
kollarda olur, üstü açık ama üzerine su değdirmek zararlı olursa, onun
etrafının yıkanması kafidir. Ama ıslak eli üzerine sürmek zarar vermezse, önce
ıslak eli üzerine çekmek ve daha sonra temiz bir bezi üzerine koyup ıslak eli
onun üzerine de çekmek, daha iyidir. Bu kadarı da zararlı olur veya yara necis
olur ve yıkanması mümkün olmazsa, yaranın etrafı abdestte söylenildiği gibi
yukarıdan aşağıya yıkanmalıdır. Müstehap ihtiyat gereği yaranın üzerine temiz
bir bez koyup, ıslak elleri üzerinden çekmek gerekir. Eğer, bez koymak mümkün
olmazsa, yaranın etrafını yıkamak yeterlidir. Elbette bu durumların hiç birinde
teyemmüm gerekmez.
326- Yara, çıban veya kırıklık başın ön kısmında
veya ayakların üzerinde olur ve üzeri açık olmasına rağmen onu mesh edemezse,
üzerine temiz bir bez koyup bezin üzerinden elde kalan abdest suyunun
ıslaklığıyla meshetmelidir. Bununla birlikte, teyemmüm de etmesi müstehap
ihtiyata uygundur. Eğer bez koymak mümkün olmazsa, abdest yerine teyemmüm
etmelidir ve bunun yanı sıra meshsiz bir abdest de alması daha iyidir.
327- Yara, çıban veya kırık ister yüzde ve
kollarda olsun, ister başın ön kısmında ve ayakların üzerinde, üzeri bağlı ise
eğer açılması mümkün olur, zahmet ve meşakkati de olmaz ve su da ona zarar
vermezse, onun üzeri açılıp abdest alınmalıdır.
328- Yara, çıban ve kırık, yüzde veya kollarda
olur ve üzeri de açılabilir; ancak üzerine su dökmenin zararı olur; ama ıslak
eli üzerine çekmenin zararı olmazsa ıslatılarak elin onun üzerine çekilmesi
gerekir.
329- Yaranın üzeri açılmıyor ama yara ve üzerine
konulan şey temiz ve yaraya su ulaştırmak mümkün olur; zarar, zahmet ve
meşakkati de olmazsa suyu yara üzerine ulaştırmak gerekir. Eğer yara veya
üzerine konulan şey necis ise bu durumda onu yıkamak ve yaranın üzerine suyu
ulaştırmak zahmetsiz ve meşakkatsiz mümkün olursa, onu yıkamalıdır ve abdest
alırken suyu yaraya ulaştırmalıdır. Suyun yaraya zararlı olduğu veya yaranın
üzerine suyu ulaştırmanın mümkün olmadığı hâllerde ya da yara necis olur ve
yıkanamazsa, yaranın etrafını yıkamalı ve eğer cebire temiz ise onun üzerinden
meshetmeli, eğer cebire necis ise veya üzerinden ıslak eli çekemezse -meselâ,
ele yapışan bir ilaç olursa- temiz bir bezi cebirenin bir parçası sayılacak
şekilde onun üzerine koyup ıslak eli üzerinden çekmelidir ve eğer bu da mümkün
olmazsa farz ihtiyat gereği hem abdest almalı; hem de teyemmüm etmelidir.
330- Cebire, yüzün hepsini veya kollardan
birinin tamamını kaplarsa, yine cebire ile ilgili hükümler geçerli olur ve
cebire abdesti yeterlidir. Ancak cebire, abdest organlarının büyük bölümünü
kaplarsa, teyemmümün yeterli oluşu uzak bir görüş olmamasına rağmen, ihtiyat
gereği cebire amelini ve teyemmümü uygulamalıdır.
331- Cebire, bütün abdest organlarını kaplamış
olursa, teyemmüm etmelidir.
332- Elinin içinde ve parmaklarında cebire olan
kimse, abdest zamanı, ıslak eli onun üzerinden çekmişse, aynı ıslaklıkla başı
ve ayağı da mesh edebilir veya diğer abdest organlarından ıslaklık alabilir.
333- Cebire, ayak üzerinin hepsini kaplamış, ama
parmakların olduğu taraftan ve ayağın üst tarafından bir miktar açık kalmışsa,
açık olan yerlerde ayak üzerine ve cebire olan yerlerde cebire üzerine
meshetmelidir.
334- Yüzde veya ellerde bir kaç tane cebire
olursa, onların arasını yıkamalıdır. Eğer cebireler başta veya ayaklar üzerinde
olursa onların arasını meshetmelidir; cebire olan yerlerde de cebire
hükümlerine göre amel etmelidir.
335- Cebire, yaranın etrafında normalden fazla
yer kap-lamışsa ve onu kaldırmak da mümkün olmazsa, cebire hükümlerine
göre amel etmelidir ve farz ihtiyat gereği teyemmüm de yapmalıdır. Eğer
cebirenin kaldırılması mümkün olursa, cebireyi kaldırmalıdır. Öyleyse, yara
yüzde ve kollardaysa onun etrafını yıkamalı; eğer baş ve ayaklar üzerindeyse,
onun etrafını meshetmeli ve yaranın bulunduğu yer için de cebire hükümlerine
göre amel etmelidir.
336- Abdest yerinde yara, cerahat ve kırıklık
bulun-maz, başka bir sebep yüzünden su, yüz ve kolların tamamı için zararlı
olursa, teyemmüm etmelidir; cebire abdesti de alması müstehap ihtiyata
uygundur. Ama el ve yüzün belirli bir miktarı için zararlı olursa, etrafı
yıkanırsa yeterli olabileceği uzak bir ihtimal sayılmaz. Ancak, ihtiyata uygun
davranıp teyemmüm etmek terk edilmemelidir.
337- Abdest organlarından birinden kan alır ve
onu yı-kayamıyorsa veya su onun için zararlı ve üzeri de sarılı ise, cebire
hükümlerine göre amel edilmelidir. Eğer normal olarak açıksa onun etrafını
yıkamak yeterlidir.
338- Abdest veya gusül organlarına bir şey
yapışır ve kaldırılması mümkün olmazsa veya dayanılamayacak kadar meşakkatli
olursa, cebire hükümlerine göre amel etmelidir.
339- Cebire guslü, cebire abdesti gibidir; ama,
onun tertiple yerine getirilmesi gerekir, irtimasî olarak değil.
340- Vazifesi teyemmüm olan birisinin, teyemmüm
organlarının bazısında yara, çıban veya kırıklık olursa, cebire
ab-destinin hükümlerine göre cebire teyemmümü yapmalıdır.
341- Cebire abdesti veya cebire guslüyle namaz
kılması gereken kimse, özrünün vaktin sonuna kadar devam edeceğini bilmesi
hâlinde, vaktin evvelinde namaz kılabilir; ama vaktin sonuna kadar özrünün
sürmeyeceğine ümidi olursa, farz ihtiyat gereği beklemelidir. Eğer özrü devam
ederse, vaktin sonunda namazı cebire abdesti veya cebire guslü ile kılar.
342- İnsan, gözünde olan bir hastalık sebebiyle
alt ve üst kirpiğini birbirine yapıştırırsa, abdesti ve guslü cebire olarak
almalıdır ve müstehap ihtiyat gereği teyemmüm de etmelidir.
343- Vazifesinin teyemmüm mü yoksa cebire
abdesti mi olduğunu bilmeyen kimse, farz ihtiyat gereği, her ikisini de
yapmalıdır.
344- İnsanın, cebire
abdestiyle kıldığı namazlar sahihtir ve özür zail olduktan sonra, sonraki
namazları için de abdest alması gerekmez (cebire abdestiyle kılabilir); ama,
üzerine düşen görevin cebire mi, yoksa teyemmüm mü olduğunu bilmediği için her
ikisini de yerine getirmişse, sonraki namazlar için abdest alması gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder