21 Temmuz 2012 Cumartesi

ABDESTİ BOZAN ŞEYLER


323- Yedi şey, abdesti bozar:
1) İdrar.
2) Gaita.
3) Mide ve bağırsaktan gelip arka taraftan çıkan yel.
4) Gözün görmeyeceği ve kulağın işitmeyeceği kadar uykuya dalmak. Ancak, göz görmez ama kulak işitirse, abdest bozulmaz.
5) Delilik, sarhoşluk ve baygınlık gibi aklın fonksiyonunu yitirdiği şeyler.
6) Kadınların istihaze hâlleri ki, ileride açıklanacaktır.
7) Guslü gerektiren hâller, örneğin cünüplük hâli.

CEBİRE ABDESTİNİN HÜKÜMLERİ

Kırık ve yaralara sarılan şeylere, yara ve benzeri şeyler üzerine konulan ilaçlara, cebire denir.

324- Abdest organlarından birinde yara, çıban veya kırılma olursa, üzeri açık olur ve su da ona zarar vermezse, normal şekilde abdest alınmalıdır.

325- Yara, çıban veya kırıklık yüzde veya kollarda olur, üstü açık ama üzerine su değdirmek zararlı olursa, onun etrafının yıkanması kafidir. Ama ıslak eli üzerine sürmek zarar vermezse, önce ıslak eli üzerine çekmek ve daha sonra temiz bir bezi üzerine koyup ıslak eli onun üzerine de çekmek, daha iyidir. Bu kadarı da zararlı olur veya yara necis olur ve yıkanması mümkün olmazsa, yaranın etrafı abdestte söylenildiği gibi yukarıdan aşağıya yıkanmalıdır. Müstehap ihtiyat gereği yaranın üzerine temiz bir bez koyup, ıslak elleri üzerinden çekmek gerekir. Eğer, bez koymak mümkün olmazsa, yaranın etrafını yıkamak yeterlidir. Elbette bu durumların hiç birinde teyemmüm gerekmez.

326- Yara, çıban veya kırıklık başın ön kısmında veya ayakların üzerinde olur ve üzeri açık olmasına rağmen onu mesh edemezse, üzerine temiz bir bez koyup bezin üzerinden elde kalan abdest suyunun ıslaklığıyla meshetmelidir. Bununla birlikte, teyemmüm de etmesi müstehap ihtiyata uygundur. Eğer bez koymak mümkün olmazsa, abdest yerine teyemmüm etmelidir ve bunun yanı sıra meshsiz bir abdest de alması daha iyidir.

327- Yara, çıban veya kırık ister yüzde ve kollarda olsun, ister başın ön kısmında ve ayakların üzerinde, üzeri bağlı ise eğer açılması mümkün olur, zahmet ve meşakkati de olmaz ve su da ona zarar vermezse, onun üzeri açılıp abdest alınmalıdır.

328- Yara, çıban ve kırık, yüzde veya kollarda olur ve üzeri de açılabilir; ancak üzerine su dökmenin zararı olur; ama ıslak eli üzerine çekmenin zararı olmazsa ıslatılarak elin onun üzerine çekilmesi gerekir.

329- Yaranın üzeri açılmıyor ama yara ve üzerine konulan şey temiz ve yaraya su ulaştırmak mümkün olur; zarar, zahmet ve meşakkati de olmazsa suyu yara üzerine ulaştırmak gerekir. Eğer yara veya üzerine konulan şey necis ise bu durumda onu yıkamak ve yaranın üzerine suyu ulaştırmak zahmetsiz ve meşakkatsiz mümkün olursa, onu yıkamalıdır ve abdest alırken suyu yaraya ulaştırmalıdır. Suyun yaraya zararlı olduğu veya yaranın üzerine suyu ulaştırmanın mümkün olmadığı hâllerde ya da yara necis olur ve yıkanamazsa, yaranın etrafını yıkamalı ve eğer cebire temiz ise onun üzerinden meshetmeli, eğer cebire necis ise veya üzerinden ıslak eli çekemezse -meselâ, ele yapışan bir ilaç olursa- temiz bir bezi cebirenin bir parçası sayılacak şekilde onun üzerine koyup ıslak eli üzerinden çekmelidir ve eğer bu da mümkün olmazsa farz ihtiyat gereği hem abdest almalı; hem de teyemmüm etmelidir.

330- Cebire, yüzün hepsini veya kollardan birinin tamamını kaplarsa, yine cebire ile ilgili hükümler geçerli olur ve cebire abdesti yeterlidir. Ancak cebire, abdest organlarının büyük bölümünü kaplarsa, teyemmümün yeterli oluşu uzak bir görüş olmamasına rağmen, ihtiyat gereği cebire amelini ve teyemmümü uygulamalıdır.

331- Cebire, bütün abdest organlarını kaplamış olursa, teyemmüm etmelidir.

332- Elinin içinde ve parmaklarında cebire olan kimse, abdest zamanı, ıslak eli onun üzerinden çekmişse, aynı ıslaklıkla başı ve ayağı da mesh edebilir veya diğer abdest organlarından ıslaklık alabilir.

333- Cebire, ayak üzerinin hepsini kaplamış, ama parmakların olduğu taraftan ve ayağın üst tarafından bir miktar açık kalmışsa, açık olan yerlerde ayak üzerine ve cebire olan yerlerde cebire üzerine meshetmelidir.

334- Yüzde veya ellerde bir kaç tane cebire olursa, onların arasını yıkamalıdır. Eğer cebireler başta veya ayaklar üzerinde olursa onların arasını meshetmelidir; cebire olan yerlerde de cebire hükümlerine göre amel etmelidir.

335- Cebire, yaranın etrafında normalden fazla yer kap-lamışsa ve onu kaldırmak da mümkün olmazsa, cebire hükümlerine göre amel etmelidir ve farz ihtiyat gereği teyemmüm de yapmalıdır. Eğer cebirenin kaldırılması mümkün olursa, cebireyi kaldırmalıdır. Öyleyse, yara yüzde ve kollardaysa onun etrafını yıkamalı; eğer baş ve ayaklar üzerindeyse, onun etrafını meshetmeli ve yaranın bulunduğu yer için de cebire hükümlerine göre amel etmelidir.

336- Abdest yerinde yara, cerahat ve kırıklık bulun-maz, başka bir sebep yüzünden su, yüz ve kolların tamamı için zararlı olursa, teyemmüm etmelidir; cebire abdesti de alması müstehap ihtiyata uygundur. Ama el ve yüzün belirli bir miktarı için zararlı olursa, etrafı yıkanırsa yeterli olabileceği uzak bir ihtimal sayılmaz. Ancak, ihtiyata uygun davranıp teyemmüm etmek terk edilmemelidir.

337- Abdest organlarından birinden kan alır ve onu yı-kayamıyorsa veya su onun için zararlı ve üzeri de sarılı ise, cebire hükümlerine göre amel edilmelidir. Eğer normal olarak açıksa onun etrafını yıkamak yeterlidir.

338- Abdest veya gusül organlarına bir şey yapışır ve kaldırılması mümkün olmazsa veya dayanılamayacak kadar meşakkatli olursa, cebire hükümlerine göre amel etmelidir.

339- Cebire guslü, cebire abdesti gibidir; ama, onun tertiple yerine getirilmesi gerekir, irtimasî olarak değil.

340- Vazifesi teyemmüm olan birisinin, teyemmüm organlarının bazısında yara, çıban veya kırıklık olursa, cebire ab-destinin hükümlerine göre cebire teyemmümü yapmalıdır.

341- Cebire abdesti veya cebire guslüyle namaz kılması gereken kimse, özrünün vaktin sonuna kadar devam edeceğini bilmesi hâlinde, vaktin evvelinde namaz kılabilir; ama vaktin sonuna kadar özrünün sürmeyeceğine ümidi olursa, farz ihtiyat gereği beklemelidir. Eğer özrü devam ederse, vaktin sonunda namazı cebire abdesti veya cebire guslü ile kılar.

342- İnsan, gözünde olan bir hastalık sebebiyle alt ve üst kirpiğini birbirine yapıştırırsa, abdesti ve guslü cebire olarak almalıdır ve müstehap ihtiyat gereği teyemmüm de etmelidir.

343- Vazifesinin teyemmüm mü yoksa cebire abdesti mi olduğunu bilmeyen kimse, farz ihtiyat gereği, her ikisini de yapmalıdır.
344- İnsanın, cebire abdestiyle kıldığı namazlar sahihtir ve özür zail olduktan sonra, sonraki namazları için de abdest alması gerekmez (cebire abdestiyle kılabilir); ama, üzerine düşen görevin cebire mi, yoksa teyemmüm mü olduğunu bilmediği için her ikisini de yerine getirmişse, sonraki namazlar için abdest alması gerekir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder