1751- Yedi şeyde humus vermek farzdır:
1) Kazanç (=kâr).
2) Maden.
3) Define.
4) Haramla karışmış helâl mal.
5) Denize dalmakla elde edilen mücevherler.
6) Savaş ganimeti.
7) Zimmî kâfirin Müslümandan satın aldığı yer.
Bunlarla ilgili ayrıntılı konular, ilerdeki hükümlerde
a-çıklanacaktır:
1) KAZANÇ (KÂR)
1752- Ticaret, sanat veya örneğin bir ölünün
kazaya kalan namaz ve oruçlarını yerine getirerek ecîr olmak gibi diğer kazanç
yolları ile bir mal elde eden kimsenin kazandığı bu mal, kendisinin ve
ailesinin yıllık ihtiyacından fazla olursa, artan kısmın humusunu, yani beşte
birini ilerde açıklayacağımız usûle göre vermesi gerekir.
1753- Kazanmak dışında başka bir yol ile elde
edilen, örneğin kendisine bağışlanan malın humusunu vermek farz değildir. Fakat
yıllık ihtiyaçtan fazla olduğu takdirde humusunu vermek müstehap ihtiyattır.
1754- Kadının aldığı mihr ile insana miras kalan
mala humus lâzım gelmez. Ancak bir kimsenin ölü ile uzaktan akrabalığı olur ama
böyle bir akrabalığın varlığından haberi olmaz ve ölen kimseden de kendisine
bir miras kalmış olursa, yıllık ihtiyacından fazla olduğu takdirde humusunu vermesi
müstehap ihtiyattır.
1755- Eğer bir kimse, kendisine ölüden kalan
mirasın humusunun verilmediğini biliyorsa, onun humusunu vermelidir. Yine bu
malın kendisinde humusun olmadığını, ama miras bırakan ölünün başka humus borcu
olduğunu biliyorsa, ölünün verilmeyen diğer humus borcunu miras bırakılan
maldan vermesi gerekir.
1756- Aza kanaat ederek bir şeyler biriktiren
kimsenin biriktirdiği şeyler, yıllık ihtiyacından fazla olursa, humusunu
vermelidir.
1757- Masrafları başkası tarafından karşılanan
bir kim-se, elde ettiği bütün malların humusunu vermelidir. Fakat o malların
bir kısmını ziyaret veya benzeri bir şeyler için harcamış olursa, geri kalan
kısmın humusunu vermesi farzdır.
1758- Bir kimse, bir mülkü belli fertlere
örneğin, ken-di çocuklarına vakfedince, eğer onlar o mülkte ağaçlandırma veya
ziraat yaparak yıllık ihtiyaçlarından fazla bir mal elde etmiş olurlarsa,
kazandıklarının humusunu vermeleri gerekir.
1759- Bir fakirin humus, zekât ve müstehap
sadaka olarak aldığı mal, yıllık masrafından fazla olsa bile üzerine humus
lazım gelmez. Ama ona verilen bu mallar ile kazanç sağlamış olursa, örneğin
humus olarak verilen ağaçtan meyve elde eder ve bu ağacı da kazanç sağlamak
için muhafaza ederse, yıllık ihtiyacından fazlasının humusunu vermek ona farz olur.
1760- Bir kimse, humusu verilmemiş bir paranın
aynıyla (=bizzat kendisiyle) bir şey satın
alır, yani satıcıya, "Bu malı, bu parayla satın alıyorum." der veya
alış zamanı humusu verilmemiş parayla aldığı malın karşılığını vermek isterse,
eğer şer'î hâkim yaptığı alış verişin beşte birine izin verirse, o miktarın
satışı da sahihtir; ancak aldığı malın beşte birini şer'î hâkime vermelidir.
Ama eğer şer'î hâkim izin vermezse, alış verişin o miktarı (beşte biri)
batıldır. O hâlde, eğer satıcının aldığı para yanında mevcut bulunursa, şer'î
hâkim o paranın humusunu ondan alır. Fakat para yok olur ise, alıcıdan veya
satıcıdan onun bedelini talep eder.
1761- Bir malı satın alan kimse, alış verişten
sonra, aldığı şeyin ücretini humusu verilmemiş paradan verirse, eğer alırken
kastı, humusu verilmemiş parayla karşılığını ödemek olmazsa, yaptığı muamele
sahihtir; ama malın karşılığını humusu verilmemiş paradan verdiği için, onun
beşte birini satıcıya borçludur. Satıcıya verdiği para onun yanında mevcut
bulunuyorsa, şer'î hâkim onun beşte birini alır. Aksi takdirde, satıcıdan veya
alıcıdan onun bedelini talep eder.
1762- Bir kimse, humusu verilmemiş bir malı
satın alırsa, şer'î hâkim izin vermediği takdirde alış verişin beşte biri
batıldır ve şer'î hâkim, o malın beşte birini alabilir. Eğer şer'î hâkim
yapılan bu alış verişe izin verirse sahih olur; ama alıcı o malın beşte birinin
parasını şer'î hâkime vermelidir. Eğer satıcıya vermiş olursa, ondan geri
alabilir.
1763- Bir kimseye humusu verilmemiş bir şey
bağışlanırsa, o şeyin beşte biri onun malı olmaz.
1764- Humusu verilmemiş bir mal, kâfirden veya
humusa inancı olmayan bir kimseden insanın eline geçerse, humusunu vermesi farz
değildir.
1765- Tüccar, esnaf, sanatkâr ve benzeri
kimseler, yıllık ihtiyaçlarının fazlasının humusunu, işe başladıkları tarihten
bir yıl sonra vermeleri gerekir. Mesleği ticaret olmayan kimseler ise,
tesadüfen bir muamele yapıp kazanç sağladıkları takdirde, yıllık giderlerinin
fazlasının humusunu ancak kazandıkları tarihten bir yıl geçtikten sonra
vermelidirler.
1766- İnsan, kazanç elde ettiği malın humusunu,
yılın herhangi bir gününde verebildiği gibi yılın sonuna kadar bile humus verme
işini erteleyebilir. Humus vermek için, [hicrî kamerî aylardan olduğu gibi]
hicrî şemsî aylardan birini kendisine humus yılı olarak tayin edebilir.
1767- Humus yılı belli olan bir tacir ve esnaf,
humus yılı içinde ölürse, ölüm anına kadar yapılan masraflar kazancından
düşülür, geriye kalan kısmın humusu verilir.
1768- Ticaret amacıyla aldığı malın değeri
yükselince, eğer onu satmaz ve sonradan aynı yıl içinde değeri düşerse,
yükselen miktarın humusunu vermek ona farz değildir.
1769- Ticaret amacıyla aldığı bir malın değeri
yükselince, eğer daha da yükseleceği ümidiyle üzerinden bir yıl geçene kadar
onu satmaz ve sonradan da değeri düşerse, farz ihtiyat gereği yükselen değerin
humusunu vermek o kimseye farzdır. Hatta tüccarların normalde bir malın
değerinin yükselmesi için ellerinde bulundurdukları süre kadar bile bir malı
elinde tutan kimseye, fiyat artışı sonucu yükselen miktarın humusunu vermek
farzdır.
1770- Sermaye dışında humusu verilmiş olan veya
hediye gibi humusu olmayan bir malın değeri yükselince, o mal değer kazandıktan
sonra satılsa bile yükselen değerin humusunu vermek farz değildir. Ama bir
kimse, meyve gelişip büyüyen ağaç veya semizleyen bir hayvan alır ve onları
elinde bulundurmaktan maksadı da onların değerlerinin artışından kâr etmek
olursa, artan kısmın humusunu vermek üzerine farzdır.
1771- Değer kazanınca satmak amacıyla bir bağ
ihdas ederek meyve yetiştiren kimseye, hem bağın yükselen değerinin, hem
ağaçların gelişmesinin, hem de meyvelerin humusunu vermek farzdır. Fakat ihdas
etmekten maksadı, o bağın meyvelerinden yararlanmak olursa, sadece meyvenin
humusunu vermek farzdır.
1772- Eğer bir kimse söğüt, çınar ve bunlara
benzer diğer ağaçları dikerse, satış yılları geldiğinde, onları satmamış olsa
bile humuslarını vermesi gerekir. Ancak normalde her yıl, dallarını budamak
gibi ağaçlardan başka yararlar sağlar ve bunlar tek başına veya diğer kazançlarıyla
birlikte yıllık ihtiyacından fazla gelirse, her yılın sonunda onların
humuslarını vermesi farzdır.
1773- Bir kimse, birden fazla gelir kaynağına
sahip olur örneğin, bir mülkün kirasını alır, alış veriş yapar ve de ziraatla
uğraşırsa, bakılır: Eğer kazanç sağladığı her kaynağın gelir-gideri ve
sermayesi ayrı olursa, her birinden elde edilen kârı hesaplayıp, sadece onun
humusunu verir. Eğer bir işten zarar etmiş olursa da, kâr ettiği diğer işlerden
bunun zararını telafi edemez. Fakat kazanç sağladığı çeşitli işlerin
gelir-gider ve sandık işleri bir olursa, yıl sonunda hepsini birden hesaplar,
kâr ettiği takdirde onun humusunu verir.
1774- Kâr elde etmek için yapılan masraflar,
yıllık giderden sayılır ve onlara humus lazım gelmez.
1775- Kazançlarından yemek, elbise, ev eşyası,
ev alımı, evlilik, kız çocuğuna çeyiz hazırlamak, [örneğin, Hz. Peygamber ve
Ehlibeyt İmamlarının türbelerini] ziyarete gitmek ve benzeri işler gibi sene
içinde yapılan masraflar, halkın
nazarında toplumsal durumuna aykırı düşmez ve har-camada da aşırılık
etmezse, onlara humus lâzım gelmez.
1776- İnsanın adak ve keffaret için yaptığı
masraflar, yıllık ihtiyaçlarından sayılır. Yine başka birine bağışladığı veya
ödül olarak verdiği mal da, toplumsal durumuna uygun olduğu takdirde, yıllık
giderlerinden sayılır.
1777- Kızının çeyizini birden hazırlayamayan ve
her yıl onun bir miktarını hazırlamak zorunda kalan veya her yıl genelde kızlar
için bir miktar çeyizin hazırlandığı, hazırlamayanların ayıplandığı bir şehirde
yaşayan kimse, eğer çeyizi sene içinde o yılın kazancından almış olursa, onun
humusunu vermek üzerine farz olmaz.
1778- İnsanın hac ve diğer ziyaret
yolculuklarında harcadığı mal, eğer binek hayvanı gibi aslı kalan ve sadece
onun menfaatinden yararlanılmış olan bir mal olursa, yolculuğu sonraki yıla
kadar devam etse ve bir miktarı o yılda gerçekleşse bile ancak yolculuğa
başladığı yılın ihtiyaçlarından hesap edilir. Ama yiyecek maddeleri gibi aslen
kalıcı olmayan şeyler olursa, sonraki yıla kadar kalan miktarın humusunu vermesi
farzdır.
1779- Alış veriş veya ticaret yolu ile bir mal
kazanan kimsenin, humusu farz olmayan başka bir malı olsa bile, yıllık
masraflarını sadece alış veriş veya ticaretle elde ettiği kazanç üzerinden
hesap edebilir.
1780- Bir kimse, kazancından yıllık ihtiyacı
için bir miktar gıda maddesi alır, o da sene sonunda fazla gelirse, onun
humusunu vermesi gerekir. Değer olarak onun bedelini vermek istediğinde de,
eğer satın aldığı zamana oranla değer kazanmış olursa, sene sonunun fiyatı
üzerinden hesaplayarak humusunu vermelidir.
1781- Bir kimse, humusunu vermeden önce
kazandığı mal ile ev eşyası alır ve sene içinde de artık ona ihtiyacı kalmazsa,
üzerine humus lazım gelir. Kadının süs eşyası da böyledir; eğer sene içinde
kadın onlara süs eşyası olarak ihtiyaç duymaz ve artık kadınların onlarla
süslenme zamanı geçmiş olursa, humusunu vermelidir.
1782- Yıl boyunca hiç bir kazanç sağlamayan
kimse, o yılın masraflarını gelecek yılın kazancından düşemez.
1783- Yılın ilk başında kazanç sağlamadığı için
sermayeden bir şeyler harcamış olan kimse, yıl tamamlanmadan önce kazanç
sağlamış olursa, sermayeden azalan miktarı bu kazançtan düşebilir.
1784- Sermayenin bir kısmı yok olur ve kalan
kısmıyla da bir miktar kazanç sağlar ve bu da yıllık ihtiyacından fazla olursa,
sermayeden azalan miktarı bu kazançtan alabilir.
1785- Sermaye dışındaki mallardan bir şey yok
olursa, elde ettiği kazançtan onu temin edemez. Ama aynı yıl içerisinde o mala
ihtiyaç duyarsa, yıl içinde elde ettiği kazançtan onu temin edebilir.
1786- İhtiyaçlarını karşılamak için yılın
başlangıcında borçlanan kimse, yıl tamamlanmadan önce bir şeyler kazanmış
olursa, borcunu bu kazancından düşüp ödeyebilir.
1787- Yıl boyunca herhangi bir kazanç elde
edemediğinden dolayı yıllık ihtiyaçları için borçlanan kimse, bu borçlarını
gelecek yılların kazancından ödeyebilir.
1788- Eğer malını artırmak veya ihtiyacı olmayan
bir mülkü almak için borç alırsa, [humusunu vermeden önce] elde ettiği
kazancından bu borcunu ödeyemez. Fakat borç olarak aldığı mal veya borçla satın
aldığı şey yok olur, öte taraftan da borcunu ödemesi gerekiyorsa, borcunu
kazancından ödeyebilir.
1789- Farz ihtiyat gereği haramla karışmış helâl
malın humusunu, bizzat o malın kendisinden vermek gerekir. Ama diğer humusları,
malın kendisinden verebileceği gibi borçlu olduğu humus değeri kadar para da
verebilir.
1790- Bir kimse, üzerine farz olan malın
humusunu vermeyi niyet etse bile, humusunu vermediği müddetçe, o malda tasarruf
edemez.
1791- Humus vermesi gereken bir kimse, o malın
humusunu zimmetine alamaz, yani kendisini humus sahiplerine borçlu sayarak
malın tamamında tasarruf edemez. Eğer o malda tasarruf eder ve o da telef
olursa, onun humusunu vermesi gerekir.
1792- Humus borcu olan bir kimse, şer'î hâkimle
anlaşıp [humusunu borca çevirerek] malın tümünde tasarruf edebilir. Dolayısıyla
böyle bir anlaşmadan sonra, o maldan elde edilen kazançlar o şahsın kendisine
aittir.
1793- Birisiyle ortak olan kimse, kazançlarının
humusunu verdiği hâlde ortağı, üzerine düşen humusu vermemiş olursa, eğer
ortağı gelecek yılın sermayesi için humusu verilmemiş maldan şirketin
sermayesine katmış olursa, hiç birisinin o malda tasarruf etme hakkı yoktur.
1794- Bulûğa ermemiş olan bir çocuğun sermayesi
olur ve ondan bir kazanç elde edilirse, farz ihtiyat gereği çocuk, bulûğ a erdikten
sonra o kazancın humusunu vermelidir.
1795- İnsan, humusunun verilmediğini kesin
olarak bildiği bir malı kullanamaz, ama humusunun verilip verilmediğinden şüphe
ettiği bir malı kullanabilir.
1796- Mükellef olduğundan beri asla humus
vermemiş olan bir kimse, değer kazandıktan sonra satmak amacı olmaksızın satın
aldığı mülk örneğin, ziraat yapmak için satın aldığı arazi değer kazanırsa,
eğer satıcıya humusu verilmemiş paradan vererek, "Bu araziyi, bu para
karşılığında alıyorum." demiş olursa, şer'î hâkim muamelenin beşte birine
izin verdiği takdirde, alıcı o mülkün değeri üzerinden humus vermelidir. Farz
ihtiyat gereği, niyeti evvelden aldığı şeyin parasını, humusu verilmemiş
paradan ödemek olan kimse için de yine aynı hüküm geçerlidir.
1797- Mükellef olduğundan beri hiç humus
vermemiş olan kimse, elde etmiş olduğu kazançla ihtiyacı olmayan bir şeyi satın
alırsa, satın aldığı şeyin üzerinden bir yıl geçince, onun humusunu vermelidir.
Ama aldığı şey, ev eşyası ve ihtiyaç duyduğu diğer şeyler gibi toplumsal
durumuna uygun bir şekilde olur o eşyaları da kazanç elde ettiği yıl içinde
almış olduğunu kesin olarak bilirse, üzerine humus lazım gelmez. Fakat onları
yıl içinde mi yoksa yıl tamamlandıktan sonra mı aldığını bilmezse, farz ihtiyat
gereği şer'î hâkimle anlaşması gerekir.
2) MADEN
1798- Altın, gümüş, kurşun, bakır, petrol,
taşkömürü, firuze, akik, demir, sülfat,
tuz ve elde edilen diğer madenlere, ni-sap miktarına ulaşınca, beşte bir
oranında humus lâzım gelir.
1799- Madenin nisâbı, ihtiyata göre, normal 105
mis-kal gümüş [492.1875 gr. yani yaklaşık 500 gram] gümüş veya normal 15 miskal
altın [70.3125 gr. yani yaklaşık yet-miş buçuk gram]dır.[67][67] Yani
elde edilen madenin değeri, onun için yapılan masrafları düştükten sonra 105
miskal gümüş veya 15 miskal altın miktarında olursa, farz ihtiyat gereği humusu
verilmelidir.
1800- Değeri 105 miskal gümüş veya 15 miskal
altına ulaşmayan madenin humusu, ancak ondan elde edilen kazancın tek başına
veya diğer kazançlarla birlikte yıllık ihtiyaçtan fazla olduğu durumda lâzım
gelir.
1801- Kireç, alçı, baş (yıkama) kili ve kırmızı
kil, farz ihtiyat gereği madendirler ve humuslarının verilmesi gerekir.
1802- Bir kimse, madenden elde ettiğinin
humusunu vermelidir; ister maden toprağın altında olsun, ister üstünde; ister
maliki olan bir yerde olsun, ister maliki olmayan bir yerde olsun.
1803- Elde ettiği madenin 105 miskal gümüş
[yaklaşık yarım kilo] veya 15 miskal altın [yaklaşık yetmiş buçuk gr.]
miktarında olup almadığını bilmeyen kimse, farz ihtiyat gereği ölçerek veya
başka herhangi bir yol ile onun değerini tespit etmelidir.
1804- Birkaç kişi tarafından elde edilen madenin
humusu, ancak onun için harcanan masrafları düştükten sonra her birisinin
payına düşen miktar 105 miskal gümüş veya 15 miskal altın miktarına ulaştığı
takdirde lâzım gelir.
1805- Bir kimse başkasının mülkünde olan
madeni çıkarırsa, onun hepsini o mülkün
sahibine vermelidir. O mülk sahibi ise, madenin çıkarılması için
hiçbir harcama yapmadığından dolayı tümünün humusunu vermelidir.
3) DEFİNE
1806- Define; yerin altında, ağaçta, dağda veya
duvarın içinde saklanmış olan ve bir kimse tarafından bulunan mallara denir.
Ancak bulunan bu malın, kendisine define denilecek şekilde olması gerekir.
1807- Herhangi birinin mülkü olmayan bir yerde
bulunan define, bulan kimsenin kendisinindir, ancak humusunu vermesi gerekir.
1808- Definenin nisabı 105 miskal gümüş
[yaklaşık yarım kilo] veya 15 miskal altın [yaklaşık yetmiş buçuk gram]dır.
Yani elde edilen definenin değeri onun için harcanan masrafları düştükten sonra
105 miskal gümüş veya 15 miskal altın miktarına ulaşırsa, onun humusunu
vermelidir.
1809- Bir kimse, başkasından satın aldığı mülkte
define bulunca, bakılır: Eğer definenin kesin olarak o yerin önceki
sahiplerinden birine ait olmadığını bilirse, kendi malı olur ve onun humusunu
vermesi gerekir. Fakat eski sahiplerinden birine ait olduğuna ihtimal verirse,
kendisinden satın aldığı şahısa bildirmesi gerekir; onun olmadığı anlaşılırsa,
ondan önceki sahibine bildirmelidir. Böylece önceki bütün sahiplerine haber
verdikten sonra, eğer onlardan hiç birinin olmadığı anlaşılırsa, define, bulan
şahsın kendisinin olur ve humusunu vermesi gerekir.
1810- Bir yerde gömülen birkaç kap içinde define
bulunur ve toplam değerleri 105 miskal gümüş veya 15 miskal altın miktarında
olursa, humusu verilmelidir. Ama farklı yerlerde define bulunursa, değeri bu
miktara ulaşan definenin humusunu vermek farzdır; bu miktara ulaşmayan
definenin ise humusu yoktur.
1811- Eğer defineyi iki kişi bulur ve her
birinin de payı 105 miskal gümüş veya 15 miskal altın değerinde olursa,
humusunu vermeleri gerekir.
1812- Satın aldığı hayvanın karnında bir mal
bulan kimse, onun satıcıya ait olduğuna ihtimal verirse, farz ihtiyat gereği
ona haber vermelidir. Eğer onun olmadığı anlaşılırsa, sırasıyla önceki
sahiplerine haber vermesi gerekir. Onlardan hiçbirinin olmadığı ortaya çıkınca,
değeri 105 miskal gümüş veya 15 miskal altın miktarında olmasa bile, farz
ihtiyat gereği üzerine humus lazım gelir.
4) HARAMLA KARIŞMIŞ HELÂL MAL
1813- Helâl mal, haram malla birbirinden ayırt
edilmeyecek şekilde karıştığında, haram malın sahibi ve miktarı belli olmazsa,
malın hepsinin humusunu vermek gerekir; hu-musu verildikten sonra malın geriye
kalan kısmı helâl olur.
1814- Helâl mal haram malla karıştığında, insan
haram malın miktarını bilir de onun sahibini bilmezse, o miktarı sahibi adına
sadaka vermeli, farz ihtiyat gereği şer'î hâkimden de izin almalıdır.
1815- Helâl mal haram malla karıştığında, insan,
haram malın miktarını bilmese bile sahibini tanırsa, onu razı etmelidir. Mal
sahibi razı olmadığı takdirde, eğer insan belli bir miktarın onun olduğunu
bilir, ama fazlasının ona ait olup ol-madığından şüphe ederse, ona ait olduğunu
kesin olarak bildiği miktarı vermelidir; gerçi onun olduğuna ihtimal verdiği
fazla miktarı da ona vermesi müstehap ihtiyattır.
1816- Haramla karışmış helâl malın humusunu
verdikten sonra haram miktarın humustan fazla olduğunu anlarsa, farz ihtiyat
gereği humustan fazla olan miktarı, sahibi adına sadaka vermelidir.
1817- Haramla karışmış helâl malın humusunu
verdikten veya sahibini tanımadığı malı onun adına sadaka verdikten sonra
sahibi bulunursa, farz ihtiyat gereği mal sahibine o malın bedelini vermelidir.
1818- Haramla karışmış helâl maldaki haram
miktar belli olur ve insan da onun sahibinin belli bir kaç kişiden biri
olduğunu bilir, ama bunlardan hangisinin olduğunu bilmezse, farz ihtiyat gereği
hepsini razı etmelidir ve eğer bu da mümkün olmazsa, kur'a ile kimin adına
çıkarsa, malı ona vermelidir.
5) DENIZE DALARAK ELDE EDILEN MÜCEVHERLER
1819- Dalgıçlık vasıtasıyla, yani denize dalarak
denizden çıkarılan inci, mercan veya diğer mücevherlerin değeri, onların dışarı
çıkartılması için yapılan masraflar çıkarıldıktan sonra 18 nohut [3.5154 gr.
yani üç gramdan biraz fazla] altına ulaşırsa, humusu verilmelidir. İster
çıkarılan bu şeyler nebati olsun ister madeni, ister bir defada dışarı
çıkarılsın ister birkaç defada, yine dışarı çıkarılan şeylerin hepsi ister bir
cinsten olsun, ister birkaç cinsten olsun fark etmez. Ama mücevherler birkaç
kişi tarafından dışarı çıkarılmış olursa, yalnızca hissesinin değeri 18 nohut
altına ulaşan kimsenin humus vermesi gerekir.
1820- Denize dalmaksızın, araçlarla çıkartılan
mücevherler için yapılan masrafları düştükten sonra geriye kalan kısmın değeri
18 nohut altın miktarında olursa, ihtiyat gereği humusunun verilmesi farzdır.
Ama insan, suyun yüzünden veya sahilden herhangi bir mücevher bulmuş olursa,
bunun humusunu sadece mesleği bu iş olup, tek başına veya diğer kazançlarıyla
birlikte yıllık ihtiyacından fazla olduğu takdirde vermelidir.
1821- Denize dalmadan avlanan balık veya diğer
hayvanların humusu, ancak kazanç için avlanıp, tek başına veya diğer
kazançlarla birlikte yıllık ihtiyaçlardan fazla olduğunda farzdır.
1822- Mücevher çıkarma kastı olmaksızın denize
dalıp, tesadüfen eline mücevher geçen bir kimse, eğer kendi malı olmasını
kastederse, onun humusunu vermelidir.
1823- İnsan, denize dalarak karnında değeri 18
nohut altın [3.5154 gr.] ) veya daha fazla mücevher bulunan bir hayvan dışarı
çıkarınca, bakılır: Eğer hayvan midye gibi içinden inci çıkan bir hayvan
olursa, humusunu vermelidir. Fakat mücevheri tesadüf eseri olarak yutan bir
hayvan olursa, bu hususta ihtiyat, ona define hükmünün uygulanmasıdır.
1824- Bir kimse, Dicle ve Fırat gibi büyük
ırmaklarda suya dalarak mücevher çıkardığında, eğer o ırmak, mücevher çıkarılan
bir ırmak olursa, çıkardığı mücevherlerin humusunu vermesi gerekir.
1825- Suya dalıp, değeri 18 nohut [üç buçuk
gramdan biraz fala] altın veya daha fazla olan amber çıkarırsa, humusunu
vermelidir. Ama suyun yüzünden veya sahilden ele geçirirse, değeri 18 nohut
altın miktarında olamasa bile bu iş, onun mesleği olur ve tek başına yahut
diğer kazançlarıyla birlikte yıllık ihtiyacından fazla olursa, humusunu
vermelidir.
1826- Mesleği dalgıçlık veya maden çıkarmak olan
bir kimse, bunların humusunu verdikten sonra yıllık ihtiyacından yine de bir
şeyler artarsa, tekrar onların humusunu vermesi gerekmez.
1827- Eğer bir çocuk maden çıkarır, haramla
karışık helâl mala sahip olur, define bulur veya denize dalarak bir mücevher
elde ederse, bunların humusunu çocuğun velisi vermelidir.
6) GANIMET
1828- Ganimet; Müslümanların Masum İmam'ın (a.s)
emriyle kâfirlerle savaşıp, savaşta ele geçirdikleri maldır. Koruma ve taşıma
gibi ganimet için yapılan masrafları, İmam'ın (a.s) maslahat gördüğü yerlerde
kullanması için ayırdığı mallar ve İmam'a (a.s) has olan şeyleri ganimetten ayırmak
ve geri kalan kısmın humusunu vermek farzdır.
7) ZIMMÎ KÂFIRIN MÜSLÜMANDAN SATIN ALDIĞI YER
1829- Zimmî kâfir][68], Müslümandan
herhangi bir arsa satın almış olursa, humusunu bizzat o yerin kendisinden (=aynından) vermelidir. Humusu para olarak da
verebilir. Ama paradan başka bir şey vermek isterse, şer'î hâkimin izniyle
olmalıdır. Yine ev, dükkan ve benzeri şeyleri Müslüman birinden satın alırsa,
eğer Müslüman satıcı, bunların arsasını ayrıca hesaplayıp satmış olursa, zimmî
kâfirin o arsanın humusunu vermesi gerekir. Ama arsa, ev veya dük-kanla
birlikte olur ve dolayısıyla onlara bağlı olarak zimmî kâfire intikal ederse,
arsaya humus lazım gelmez. Bu humus verilirken kurbet kastı [yani Allah rızası
için] olması da gerekmez. Hatta şer'î hâkimin de humusu ondan alırken niyet
etmesi şart değildir.
1830- Zimmî kâfir, Müslümandan satın aldığı bir
arsayı başka bir Müslümana sattığında da üzerine humus lazım gelir. Yine, zimmî
kâfir öldüğünde miras yoluyla ondan bir yer Müslüman birine kalırsa, onun
humusu bizzat aynı yer-den veya başka bir maldan verilmelidir.
1831- Zimmî kâfir, arsayı alırken humus
vermemeyi veya humusunun satıcı tarafından verilmesini şart koşsa bile onun
şartı geçerli değildir; o arsanın humusunu vermesi gerekir. Ama satıcının, onun
adına humus sahiplerine humus miktarını vermesini şart koşarsa, sakıncası
yoktur.
1832- Sulh (=anlaşma,
uzlaşma) gibi alım satım dışında bir yeri kâfire temlik edip, karşılığını alan
bir Müslüman, farz ihtiyat gereği anlaşma akdi içinde zimmî kâfirin o yerin
humusunu vermesini şart koşmalıdır.
1833- Küçük yaşta olan zimmî bir kâfir çocuğa
velisi bir yer satın alırsa, farz ihtiyat gereği baliğ olmayana kadar yerin
humusu ondan alınmamalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder