19 Temmuz 2012 Perşembe

HUMUS HÜKÜMLERİ



1751- Yedi şeyde humus vermek farzdır:
1) Kazanç (=kâr).
2) Maden.
3) Define.
4) Haramla karışmış helâl mal.
5) Denize dalmakla elde edilen mücevherler.
6) Savaş ganimeti.
7) Zimmî kâfirin Müslümandan satın aldığı yer.
Bunlarla ilgili ayrıntılı konular, ilerdeki hükümlerde a-çıklanacaktır:

1) KAZANÇ (KÂR)

1752- Ticaret, sanat veya örneğin bir ölünün kazaya kalan namaz ve oruçlarını yerine getirerek ecîr olmak gibi diğer kazanç yolları ile bir mal elde eden kimsenin kazandığı bu mal, kendisinin ve ailesinin yıllık ihtiyacından fazla olursa, artan kısmın humusunu, yani beşte birini ilerde açıklayacağımız usûle göre vermesi gerekir.
1753- Kazanmak dışında başka bir yol ile elde edilen, örneğin kendisine bağışlanan malın humusunu vermek farz değildir. Fakat yıllık ihtiyaçtan fazla olduğu takdirde humusunu vermek müstehap ihtiyattır.
1754- Kadının aldığı mihr ile insana miras kalan mala humus lâzım gelmez. Ancak bir kimsenin ölü ile uzaktan akrabalığı olur ama böyle bir akrabalığın varlığından haberi olmaz ve ölen kimseden de kendisine bir miras kalmış olursa, yıllık ihtiyacından fazla olduğu takdirde humusunu vermesi müstehap ihtiyattır.
1755- Eğer bir kimse, kendisine ölüden kalan mirasın humusunun verilmediğini biliyorsa, onun humusunu vermelidir. Yine bu malın kendisinde humusun olmadığını, ama miras bırakan ölünün başka humus borcu olduğunu biliyorsa, ölünün verilmeyen diğer humus borcunu miras bırakılan maldan vermesi gerekir.
1756- Aza kanaat ederek bir şeyler biriktiren kimsenin biriktirdiği şeyler, yıllık ihtiyacından fazla olursa, humusunu vermelidir.
1757- Masrafları başkası tarafından karşılanan bir kim-se, elde ettiği bütün malların humusunu vermelidir. Fakat o malların bir kısmını ziyaret veya benzeri bir şeyler için harcamış olursa, geri kalan kısmın humusunu vermesi farzdır.
1758- Bir kimse, bir mülkü belli fertlere örneğin, ken-di çocuklarına vakfedince, eğer onlar o mülkte ağaçlandırma veya ziraat yaparak yıllık ihtiyaçlarından fazla bir mal elde etmiş olurlarsa, kazandıklarının humusunu vermeleri gerekir.
1759- Bir fakirin humus, zekât ve müstehap sadaka olarak aldığı mal, yıllık masrafından fazla olsa bile üzerine humus lazım gelmez. Ama ona verilen bu mallar ile kazanç sağlamış olursa, örneğin humus olarak verilen ağaçtan meyve elde eder ve bu ağacı da kazanç sağlamak için muhafaza ederse, yıllık ihtiyacından fazlasının humusunu vermek ona farz olur.
1760- Bir kimse, humusu verilmemiş bir paranın aynıyla (=bizzat kendisiyle) bir şey satın alır, yani satıcıya, "Bu malı, bu parayla satın alıyorum." der veya alış zamanı humusu verilmemiş parayla aldığı malın karşılığını vermek isterse, eğer şer'î hâkim yaptığı alış verişin beşte birine izin verirse, o miktarın satışı da sahihtir; ancak aldığı malın beşte birini şer'î hâkime vermelidir. Ama eğer şer'î hâkim izin vermezse, alış verişin o miktarı (beşte biri) batıldır. O hâlde, eğer satıcının aldığı para yanında mevcut bulunursa, şer'î hâkim o paranın humusunu ondan alır. Fakat para yok olur ise, alıcıdan veya satıcıdan onun bedelini talep eder.
1761- Bir malı satın alan kimse, alış verişten sonra, aldığı şeyin ücretini humusu verilmemiş paradan verirse, eğer alırken kastı, humusu verilmemiş parayla karşılığını ödemek olmazsa, yaptığı muamele sahihtir; ama malın karşılığını humusu verilmemiş paradan verdiği için, onun beşte birini satıcıya borçludur. Satıcıya verdiği para onun yanında mevcut bulunuyorsa, şer'î hâkim onun beşte birini alır. Aksi takdirde, satıcıdan veya alıcıdan onun bedelini talep eder.
1762- Bir kimse, humusu verilmemiş bir malı satın alırsa, şer'î hâkim izin vermediği takdirde alış verişin beşte biri batıldır ve şer'î hâkim, o malın beşte birini alabilir. Eğer şer'î hâkim yapılan bu alış verişe izin verirse sahih olur; ama alıcı o malın beşte birinin parasını şer'î hâkime vermelidir. Eğer satıcıya vermiş olursa, ondan geri alabilir.
1763- Bir kimseye humusu verilmemiş bir şey bağışlanırsa, o şeyin beşte biri onun malı olmaz.
1764- Humusu verilmemiş bir mal, kâfirden veya humusa inancı olmayan bir kimseden insanın eline geçerse, humusunu vermesi farz değildir.
1765- Tüccar, esnaf, sanatkâr ve benzeri kimseler, yıllık ihtiyaçlarının fazlasının humusunu, işe başladıkları tarihten bir yıl sonra vermeleri gerekir. Mesleği ticaret olmayan kimseler ise, tesadüfen bir muamele yapıp kazanç sağladıkları takdirde, yıllık giderlerinin fazlasının humusunu ancak kazandıkları tarihten bir yıl geçtikten sonra vermelidirler.
1766- İnsan, kazanç elde ettiği malın humusunu, yılın herhangi bir gününde verebildiği gibi yılın sonuna kadar bile humus verme işini erteleyebilir. Humus vermek için, [hicrî kamerî aylardan olduğu gibi] hicrî şemsî aylardan birini kendisine humus yılı olarak tayin edebilir.
1767- Humus yılı belli olan bir tacir ve esnaf, humus yılı içinde ölürse, ölüm anına kadar yapılan masraflar kazancından düşülür, geriye kalan kısmın humusu verilir.
1768- Ticaret amacıyla aldığı malın değeri yükselince, eğer onu satmaz ve sonradan aynı yıl içinde değeri düşerse, yükselen miktarın humusunu vermek ona farz değildir.
1769- Ticaret amacıyla aldığı bir malın değeri yükselince, eğer daha da yükseleceği ümidiyle üzerinden bir yıl geçene kadar onu satmaz ve sonradan da değeri düşerse, farz ihtiyat gereği yükselen değerin humusunu vermek o kimseye farzdır. Hatta tüccarların normalde bir malın değerinin yükselmesi için ellerinde bulundurdukları süre kadar bile bir malı elinde tutan kimseye, fiyat artışı sonucu yükselen miktarın humusunu vermek farzdır.
1770- Sermaye dışında humusu verilmiş olan veya hediye gibi humusu olmayan bir malın değeri yükselince, o mal değer kazandıktan sonra satılsa bile yükselen değerin humusunu vermek farz değildir. Ama bir kimse, meyve gelişip büyüyen ağaç veya semizleyen bir hayvan alır ve onları elinde bulundurmaktan maksadı da onların değerlerinin artışından kâr etmek olursa, artan kısmın humusunu vermek üzerine farzdır.
1771- Değer kazanınca satmak amacıyla bir bağ ihdas ederek meyve yetiştiren kimseye, hem bağın yükselen değerinin, hem ağaçların gelişmesinin, hem de meyvelerin humusunu vermek farzdır. Fakat ihdas etmekten maksadı, o bağın meyvelerinden yararlanmak olursa, sadece meyvenin humusunu vermek farzdır.
1772- Eğer bir kimse söğüt, çınar ve bunlara benzer diğer ağaçları dikerse, satış yılları geldiğinde, onları satmamış olsa bile humuslarını vermesi gerekir. Ancak normalde her yıl, dallarını budamak gibi ağaçlardan başka yararlar sağlar ve bunlar tek başına veya diğer kazançlarıyla birlikte yıllık ihtiyacından fazla gelirse, her yılın sonunda onların humuslarını vermesi farzdır.
1773- Bir kimse, birden fazla gelir kaynağına sahip olur örneğin, bir mülkün kirasını alır, alış veriş yapar ve de ziraatla uğraşırsa, bakılır: Eğer kazanç sağladığı her kaynağın gelir-gideri ve sermayesi ayrı olursa, her birinden elde edilen kârı hesaplayıp, sadece onun humusunu verir. Eğer bir işten zarar etmiş olursa da, kâr ettiği diğer işlerden bunun zararını telafi edemez. Fakat kazanç sağladığı çeşitli işlerin gelir-gider ve sandık işleri bir olursa, yıl sonunda hepsini birden hesaplar, kâr ettiği takdirde onun humusunu verir.
1774- Kâr elde etmek için yapılan masraflar, yıllık giderden sayılır ve onlara humus lazım gelmez.
1775- Kazançlarından yemek, elbise, ev eşyası, ev alımı, evlilik, kız çocuğuna çeyiz hazırlamak, [örneğin, Hz. Peygamber ve Ehlibeyt İmamlarının türbelerini] ziyarete gitmek ve benzeri işler gibi sene içinde yapılan masraflar, halkın nazarında toplumsal durumuna aykırı düşmez ve har-camada da aşırılık etmezse, onlara humus lâzım gelmez.
1776- İnsanın adak ve keffaret için yaptığı masraflar, yıllık ihtiyaçlarından sayılır. Yine başka birine bağışladığı veya ödül olarak verdiği mal da, toplumsal durumuna uygun olduğu takdirde, yıllık giderlerinden sayılır.
1777- Kızının çeyizini birden hazırlayamayan ve her yıl onun bir miktarını hazırlamak zorunda kalan veya her yıl genelde kızlar için bir miktar çeyizin hazırlandığı, hazırlamayanların ayıplandığı bir şehirde yaşayan kimse, eğer çeyizi sene içinde o yılın kazancından almış olursa, onun humusunu vermek üzerine farz olmaz.
1778- İnsanın hac ve diğer ziyaret yolculuklarında harcadığı mal, eğer binek hayvanı gibi aslı kalan ve sadece onun menfaatinden yararlanılmış olan bir mal olursa, yolculuğu sonraki yıla kadar devam etse ve bir miktarı o yılda gerçekleşse bile ancak yolculuğa başladığı yılın ihtiyaçlarından hesap edilir. Ama yiyecek maddeleri gibi aslen kalıcı olmayan şeyler olursa, sonraki yıla kadar kalan miktarın humusunu vermesi farzdır.
1779- Alış veriş veya ticaret yolu ile bir mal kazanan kimsenin, humusu farz olmayan başka bir malı olsa bile, yıllık masraflarını sadece alış veriş veya ticaretle elde ettiği kazanç üzerinden hesap edebilir.
1780- Bir kimse, kazancından yıllık ihtiyacı için bir miktar gıda maddesi alır, o da sene sonunda fazla gelirse, onun humusunu vermesi gerekir. Değer olarak onun bedelini vermek istediğinde de, eğer satın aldığı zamana oranla değer kazanmış olursa, sene sonunun fiyatı üzerinden hesaplayarak humusunu vermelidir.
1781- Bir kimse, humusunu vermeden önce kazandığı mal ile ev eşyası alır ve sene içinde de artık ona ihtiyacı kalmazsa, üzerine humus lazım gelir. Kadının süs eşyası da böyledir; eğer sene içinde kadın onlara süs eşyası olarak ihtiyaç duymaz ve artık kadınların onlarla süslenme zamanı geçmiş olursa, humusunu vermelidir.
1782- Yıl boyunca hiç bir kazanç sağlamayan kimse, o yılın masraflarını gelecek yılın kazancından düşemez.
1783- Yılın ilk başında kazanç sağlamadığı için sermayeden bir şeyler harcamış olan kimse, yıl tamamlanmadan önce kazanç sağlamış olursa, sermayeden azalan miktarı bu kazançtan düşebilir.
1784- Sermayenin bir kısmı yok olur ve kalan kısmıyla da bir miktar kazanç sağlar ve bu da yıllık ihtiyacından fazla olursa, sermayeden azalan miktarı bu kazançtan alabilir.
1785- Sermaye dışındaki mallardan bir şey yok olursa, elde ettiği kazançtan onu temin edemez. Ama aynı yıl içerisinde o mala ihtiyaç duyarsa, yıl içinde elde ettiği kazançtan onu temin edebilir.
1786- İhtiyaçlarını karşılamak için yılın başlangıcında borçlanan kimse, yıl tamamlanmadan önce bir şeyler kazanmış olursa, borcunu bu kazancından düşüp ödeyebilir.
1787- Yıl boyunca herhangi bir kazanç elde edemediğinden dolayı yıllık ihtiyaçları için borçlanan kimse, bu borçlarını gelecek yılların kazancından ödeyebilir.
1788- Eğer malını artırmak veya ihtiyacı olmayan bir mülkü almak için borç alırsa, [humusunu vermeden önce] elde ettiği kazancından bu borcunu ödeyemez. Fakat borç olarak aldığı mal veya borçla satın aldığı şey yok olur, öte taraftan da borcunu ödemesi gerekiyorsa, borcunu kazancından ödeyebilir.
1789- Farz ihtiyat gereği haramla karışmış helâl malın humusunu, bizzat o malın kendisinden vermek gerekir. Ama diğer humusları, malın kendisinden verebileceği gibi borçlu olduğu humus değeri kadar para da verebilir.
1790- Bir kimse, üzerine farz olan malın humusunu vermeyi niyet etse bile, humusunu vermediği müddetçe, o malda tasarruf edemez.
1791- Humus vermesi gereken bir kimse, o malın humusunu zimmetine alamaz, yani kendisini humus sahiplerine borçlu sayarak malın tamamında tasarruf edemez. Eğer o malda tasarruf eder ve o da telef olursa, onun humusunu vermesi gerekir.
1792- Humus borcu olan bir kimse, şer'î hâkimle anlaşıp [humusunu borca çevirerek] malın tümünde tasarruf edebilir. Dolayısıyla böyle bir anlaşmadan sonra, o maldan elde edilen kazançlar o şahsın kendisine aittir.
1793- Birisiyle ortak olan kimse, kazançlarının humusunu verdiği hâlde ortağı, üzerine düşen humusu vermemiş olursa, eğer ortağı gelecek yılın sermayesi için humusu verilmemiş maldan şirketin sermayesine katmış olursa, hiç birisinin o malda tasarruf etme hakkı yoktur.
1794- Bulûğa ermemiş olan bir çocuğun sermayesi olur ve ondan bir kazanç elde edilirse, farz ihtiyat gereği çocuk, bulûğ a erdikten sonra o kazancın humusunu vermelidir.
1795- İnsan, humusunun verilmediğini kesin olarak bildiği bir malı kullanamaz, ama humusunun verilip verilmediğinden şüphe ettiği bir malı kullanabilir.
1796- Mükellef olduğundan beri asla humus vermemiş olan bir kimse, değer kazandıktan sonra satmak amacı olmaksızın satın aldığı mülk örneğin, ziraat yapmak için satın aldığı arazi değer kazanırsa, eğer satıcıya humusu verilmemiş paradan vererek, "Bu araziyi, bu para karşılığında alıyorum." demiş olursa, şer'î hâkim muamelenin beşte birine izin verdiği takdirde, alıcı o mülkün değeri üzerinden humus vermelidir. Farz ihtiyat gereği, niyeti evvelden aldığı şeyin parasını, humusu verilmemiş paradan ödemek olan kimse için de yine aynı hüküm geçerlidir.
1797- Mükellef olduğundan beri hiç humus vermemiş olan kimse, elde etmiş olduğu kazançla ihtiyacı olmayan bir şeyi satın alırsa, satın aldığı şeyin üzerinden bir yıl geçince, onun humusunu vermelidir. Ama aldığı şey, ev eşyası ve ihtiyaç duyduğu diğer şeyler gibi toplumsal durumuna uygun bir şekilde olur o eşyaları da kazanç elde ettiği yıl içinde almış olduğunu kesin olarak bilirse, üzerine humus lazım gelmez. Fakat onları yıl içinde mi yoksa yıl tamamlandıktan sonra mı aldığını bilmezse, farz ihtiyat gereği şer'î hâkimle anlaşması gerekir.

2) MADEN


1798- Altın, gümüş, kurşun, bakır, petrol, taşkömürü, firuze, akik, demir, sülfat, tuz ve elde edilen diğer madenlere, ni-sap miktarına ulaşınca, beşte bir oranında humus lâzım gelir.
1799- Madenin nisâbı, ihtiyata göre, normal 105 mis-kal gümüş [492.1875 gr. yani yaklaşık 500 gram] gümüş veya normal 15 miskal altın [70.3125 gr. yani yaklaşık yet-miş buçuk gram]dır.[67][67] Yani elde edilen madenin değeri, onun için yapılan masrafları düştükten sonra 105 miskal gümüş veya 15 miskal altın miktarında olursa, farz ihtiyat gereği humusu verilmelidir.
1800- Değeri 105 miskal gümüş veya 15 miskal altına ulaşmayan madenin humusu, ancak ondan elde edilen kazancın tek başına veya diğer kazançlarla birlikte yıllık ihtiyaçtan fazla olduğu durumda lâzım gelir.
1801- Kireç, alçı, baş (yıkama) kili ve kırmızı kil, farz ihtiyat gereği madendirler ve humuslarının verilmesi gerekir.
1802- Bir kimse, madenden elde ettiğinin humusunu vermelidir; ister maden toprağın altında olsun, ister üstünde; ister maliki olan bir yerde olsun, ister maliki olmayan bir yerde olsun.
1803- Elde ettiği madenin 105 miskal gümüş [yaklaşık yarım kilo] veya 15 miskal altın [yaklaşık yetmiş buçuk gr.] miktarında olup almadığını bilmeyen kimse, farz ihtiyat gereği ölçerek veya başka herhangi bir yol ile onun değerini tespit etmelidir.
1804- Birkaç kişi tarafından elde edilen madenin humusu, ancak onun için harcanan masrafları düştükten sonra her birisinin payına düşen miktar 105 miskal gümüş veya 15 miskal altın miktarına ulaştığı takdirde lâzım gelir.
1805- Bir kimse başkasının mülkünde olan madeni çıkarırsa, onun hepsini o mülkün sahibine vermelidir. O mülk sahibi ise, madenin çıkarılması için hiçbir harcama yapmadığından dolayı tümünün humusunu vermelidir.

3) DEFİNE


1806- Define; yerin altında, ağaçta, dağda veya duvarın içinde saklanmış olan ve bir kimse tarafından bulunan mallara denir. Ancak bulunan bu malın, kendisine define denilecek şekilde olması gerekir.
1807- Herhangi birinin mülkü olmayan bir yerde bulunan define, bulan kimsenin kendisinindir, ancak humusunu vermesi gerekir.
1808- Definenin nisabı 105 miskal gümüş [yaklaşık yarım kilo] veya 15 miskal altın [yaklaşık yetmiş buçuk gram]dır. Yani elde edilen definenin değeri onun için harcanan masrafları düştükten sonra 105 miskal gümüş veya 15 miskal altın miktarına ulaşırsa, onun humusunu vermelidir.
1809- Bir kimse, başkasından satın aldığı mülkte define bulunca, bakılır: Eğer definenin kesin olarak o yerin önceki sahiplerinden birine ait olmadığını bilirse, kendi malı olur ve onun humusunu vermesi gerekir. Fakat eski sahiplerinden birine ait olduğuna ihtimal verirse, kendisinden satın aldığı şahısa bildirmesi gerekir; onun olmadığı anlaşılırsa, ondan önceki sahibine bildirmelidir. Böylece önceki bütün sahiplerine haber verdikten sonra, eğer onlardan hiç birinin olmadığı anlaşılırsa, define, bulan şahsın kendisinin olur ve humusunu vermesi gerekir.
1810- Bir yerde gömülen birkaç kap içinde define bulunur ve toplam değerleri 105 miskal gümüş veya 15 miskal altın miktarında olursa, humusu verilmelidir. Ama farklı yerlerde define bulunursa, değeri bu miktara ulaşan definenin humusunu vermek farzdır; bu miktara ulaşmayan definenin ise humusu yoktur.
1811- Eğer defineyi iki kişi bulur ve her birinin de payı 105 miskal gümüş veya 15 miskal altın değerinde olursa, humusunu vermeleri gerekir.
1812- Satın aldığı hayvanın karnında bir mal bulan kimse, onun satıcıya ait olduğuna ihtimal verirse, farz ihtiyat gereği ona haber vermelidir. Eğer onun olmadığı anlaşılırsa, sırasıyla önceki sahiplerine haber vermesi gerekir. Onlardan hiçbirinin olmadığı ortaya çıkınca, değeri 105 miskal gümüş veya 15 miskal altın miktarında olmasa bile, farz ihtiyat gereği üzerine humus lazım gelir.

4) HARAMLA KARIŞMIŞ HELÂL MAL


1813- Helâl mal, haram malla birbirinden ayırt edilmeyecek şekilde karıştığında, haram malın sahibi ve miktarı belli olmazsa, malın hepsinin humusunu vermek gerekir; hu-musu verildikten sonra malın geriye kalan kısmı helâl olur.
1814- Helâl mal haram malla karıştığında, insan haram malın miktarını bilir de onun sahibini bilmezse, o miktarı sahibi adına sadaka vermeli, farz ihtiyat gereği şer'î hâkimden de izin almalıdır.
1815- Helâl mal haram malla karıştığında, insan, haram malın miktarını bilmese bile sahibini tanırsa, onu razı etmelidir. Mal sahibi razı olmadığı takdirde, eğer insan belli bir miktarın onun olduğunu bilir, ama fazlasının ona ait olup ol-madığından şüphe ederse, ona ait olduğunu kesin olarak bildiği miktarı vermelidir; gerçi onun olduğuna ihtimal verdiği fazla miktarı da ona vermesi müstehap ihtiyattır.
1816- Haramla karışmış helâl malın humusunu verdikten sonra haram miktarın humustan fazla olduğunu anlarsa, farz ihtiyat gereği humustan fazla olan miktarı, sahibi adına sadaka vermelidir.
1817- Haramla karışmış helâl malın humusunu verdikten veya sahibini tanımadığı malı onun adına sadaka verdikten sonra sahibi bulunursa, farz ihtiyat gereği mal sahibine o malın bedelini vermelidir.
1818- Haramla karışmış helâl maldaki haram miktar belli olur ve insan da onun sahibinin belli bir kaç kişiden biri olduğunu bilir, ama bunlardan hangisinin olduğunu bilmezse, farz ihtiyat gereği hepsini razı etmelidir ve eğer bu da mümkün olmazsa, kur'a ile kimin adına çıkarsa, malı ona vermelidir.

5) DENIZE DALARAK ELDE EDILEN MÜCEVHERLER


1819- Dalgıçlık vasıtasıyla, yani denize dalarak denizden çıkarılan inci, mercan veya diğer mücevherlerin değeri, onların dışarı çıkartılması için yapılan masraflar çıkarıldıktan sonra 18 nohut [3.5154 gr. yani üç gramdan biraz fazla] altına ulaşırsa, humusu verilmelidir. İster çıkarılan bu şeyler nebati olsun ister madeni, ister bir defada dışarı çıkarılsın ister birkaç defada, yine dışarı çıkarılan şeylerin hepsi ister bir cinsten olsun, ister birkaç cinsten olsun fark etmez. Ama mücevherler birkaç kişi tarafından dışarı çıkarılmış olursa, yalnızca hissesinin değeri 18 nohut altına ulaşan kimsenin humus vermesi gerekir.
1820- Denize dalmaksızın, araçlarla çıkartılan mücevherler için yapılan masrafları düştükten sonra geriye kalan kısmın değeri 18 nohut altın miktarında olursa, ihtiyat gereği humusunun verilmesi farzdır. Ama insan, suyun yüzünden veya sahilden herhangi bir mücevher bulmuş olursa, bunun humusunu sadece mesleği bu iş olup, tek başına veya diğer kazançlarıyla birlikte yıllık ihtiyacından fazla olduğu takdirde vermelidir.
1821- Denize dalmadan avlanan balık veya diğer hayvanların humusu, ancak kazanç için avlanıp, tek başına veya diğer kazançlarla birlikte yıllık ihtiyaçlardan fazla olduğunda farzdır.
1822- Mücevher çıkarma kastı olmaksızın denize dalıp, tesadüfen eline mücevher geçen bir kimse, eğer kendi malı olmasını kastederse, onun humusunu vermelidir.
1823- İnsan, denize dalarak karnında değeri 18 nohut altın [3.5154 gr.] ) veya daha fazla mücevher bulunan bir hayvan dışarı çıkarınca, bakılır: Eğer hayvan midye gibi içinden inci çıkan bir hayvan olursa, humusunu vermelidir. Fakat mücevheri tesadüf eseri olarak yutan bir hayvan olursa, bu hususta ihtiyat, ona define hükmünün uygulanmasıdır.
1824- Bir kimse, Dicle ve Fırat gibi büyük ırmaklarda suya dalarak mücevher çıkardığında, eğer o ırmak, mücevher çıkarılan bir ırmak olursa, çıkardığı mücevherlerin humusunu vermesi gerekir.
1825- Suya dalıp, değeri 18 nohut [üç buçuk gramdan biraz fala] altın veya daha fazla olan amber çıkarırsa, humusunu vermelidir. Ama suyun yüzünden veya sahilden ele geçirirse, değeri 18 nohut altın miktarında olamasa bile bu iş, onun mesleği olur ve tek başına yahut diğer kazançlarıyla birlikte yıllık ihtiyacından fazla olursa, humusunu vermelidir.
1826- Mesleği dalgıçlık veya maden çıkarmak olan bir kimse, bunların humusunu verdikten sonra yıllık ihtiyacından yine de bir şeyler artarsa, tekrar onların humusunu vermesi gerekmez.
1827- Eğer bir çocuk maden çıkarır, haramla karışık helâl mala sahip olur, define bulur veya denize dalarak bir mücevher elde ederse, bunların humusunu çocuğun velisi vermelidir.

6) GANIMET

1828- Ganimet; Müslümanların Masum İmam'ın (a.s) emriyle kâfirlerle savaşıp, savaşta ele geçirdikleri maldır. Koruma ve taşıma gibi ganimet için yapılan masrafları, İmam'ın (a.s) maslahat gördüğü yerlerde kullanması için ayırdığı mallar ve İmam'a (a.s) has olan şeyleri ganimetten ayırmak ve geri kalan kısmın humusunu vermek farzdır.

7) ZIMMÎ KÂFIRIN MÜSLÜMANDAN SATIN ALDIĞI YER


1829- Zimmî kâfir][68], Müslümandan herhangi bir arsa satın almış olursa, humusunu bizzat o yerin kendisinden (=aynından) vermelidir. Humusu para olarak da verebilir. Ama paradan başka bir şey vermek isterse, şer'î hâkimin izniyle olmalıdır. Yine ev, dükkan ve benzeri şeyleri Müslüman birinden satın alırsa, eğer Müslüman satıcı, bunların arsasını ayrıca hesaplayıp satmış olursa, zimmî kâfirin o arsanın humusunu vermesi gerekir. Ama arsa, ev veya dük-kanla birlikte olur ve dolayısıyla onlara bağlı olarak zimmî kâfire intikal ederse, arsaya humus lazım gelmez. Bu humus verilirken kurbet kastı [yani Allah rızası için] olması da gerekmez. Hatta şer'î hâkimin de humusu ondan alırken niyet etmesi şart değildir.
1830- Zimmî kâfir, Müslümandan satın aldığı bir arsayı başka bir Müslümana sattığında da üzerine humus lazım gelir. Yine, zimmî kâfir öldüğünde miras yoluyla ondan bir yer Müslüman birine kalırsa, onun humusu bizzat aynı yer-den veya başka bir maldan verilmelidir.
1831- Zimmî kâfir, arsayı alırken humus vermemeyi veya humusunun satıcı tarafından verilmesini şart koşsa bile onun şartı geçerli değildir; o arsanın humusunu vermesi gerekir. Ama satıcının, onun adına humus sahiplerine humus miktarını vermesini şart koşarsa, sakıncası yoktur.
1832- Sulh (=anlaşma, uzlaşma) gibi alım satım dışında bir yeri kâfire temlik edip, karşılığını alan bir Müslüman, farz ihtiyat gereği anlaşma akdi içinde zimmî kâfirin o yerin humusunu vermesini şart koşmalıdır.
1833- Küçük yaşta olan zimmî bir kâfir çocuğa velisi bir yer satın alırsa, farz ihtiyat gereği baliğ olmayana kadar yerin humusu ondan alınmamalıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder