19 Temmuz 2012 Perşembe

ZEKÂTIN VERİLECEĞİ YERLER


1925- Zekât şu sekiz yerden birinde kullanılmalıdır:
1) Fakirler: Kendisinin ve ailesinin bir yıllık ihtiyacına sahip olmayan kimseye fakir denir. Sanatı, mülkü veya sermayesi olup, onlarla bir yıllık masrafını karşılayacak durumda olan kimse fakir değildir.
2) Miskinler: Fakirden daha güç bir durumda bulunup, zorlukla geçinen kimseye miskin denir.
3) Zekât İşlerinde Çalışan Görevliler: Bundan maksat, Masum İmam (a.s) ya da onun naibi (=vekili) tarafından zekâtları toplamak, korumak, toplananların hesabını yapmak ve onları İmam'a (a.s), naibine veya fakirlere ulaştırmakla görevlendirilmiş kimsedir.
4) Kâfirler: Zekât verildiği takdirde kalpleri İslâm dinine ısındırılacak veya savaşta Müslümanlara yardım edecek olan kâfirler.
5) Köleler: Köleleri satın alarak serbest bırakmak.
6) Borçlular: Bunlar, borçlanarak borcunu ödeyemeyen kimselerdir.
7) Allah yolunda harcamak: Yani cami inşası gibi genel dini menfaati olan işlerde yahut köprü ve yol yapımı gibi faydası Müslümanların umumuna ait olan işlerde, kısacası İslâm için yararlı olan her türlü işte harcamak.
8) Yolcular: Yolculukta muhtaç düşen kimselerdir.
Bunlarla ilgili konular, ilerdeki hükümlerde açıklanacaktır.

1926- Farz ihtiyat gereği fakir ve miskin kimseye, ken-disi ile ailesinin yıllık ihtiyacını giderecek ve bir yıl yetecek kadardan fazla zekât vermek caiz değildir. Hatta bir miktar para ve eşyası olan kimse, ancak yıllık ihtiyacından eksik olan miktar için zekât alabilir.
1927- Yıllık ihtiyacını giderecek miktardaki malı olan kimse, bunun bir kısmını harcadıktan sonra elinde kalan miktarın bir yıl yetecek kadar olup olmadığından şüphe ederse, zekât alamaz.
1928- Sanat, mülk veya ticaret sahibi kimsenin geliri yıllık giderinden az olursa, yıllık ihtiyacından eksik olan kısım için zekât alabilir; iş aletlerini, mülkünü veya kendi sermayesini ihtiyaçları için harcaması gerekmez.
1929- Kendisinin ve ailesinin yıllık ihtiyacını giderecek mala sahip olmayan fakir bir kimsenin, malik olduğu ve içinde oturduğu bir evi ile bir bineği olur ve bunlar olmadan yaşayamıyorsa, bunları haysiyetini korumak için bulundursa bile zekât alabilir. Yine ev eşyası, kaplar, yazlık-kışlık elbiseler ve ihtiyaç duyduğu diğer şeylerin de hükmü böyledir. Bunlara sahip olmayan bir fakir de bunlara ihtiyaç duyuyorsa, zekât alarak bunları temin edebilir.
1930- Herhangi bir mesleği öğrenmesi zor olmayan bir fakir, farz ihtiyat gereği o mesleği öğrenmeli ve hayatını zekât alarak sürdürmemelidir. Ancak öğrenme süresi boyunca zekât almasının sakıncası yoktur.
1931- Önceden fakir olan bir kimse, "Yine fakirim." derse, insan, sözüne güvenmese bile ona zekât verebilir.
1932- Önceden fakir olmayan bir kimse ya da önceden fakir olup olmadığı belli olmayan bir kimse, "Fakirim" derse, eğer dış görünüşünden fakir olduğuna zan hâsıl olursa, ona zekât verilebilir.
1933- Zekât vermesi gereken kimse, bir fakirden alacaklı olursa, fakirdeki alacağını zekât karşılığı olarak hesap edebilir.
1934- Bir kimsenin fakir olan borçlusu ölür ve bıraktığı miras da borcunu ödeyecek miktarda olmazsa, insan ondaki alacağını zekât karşılığı sayabilir.
1935- Fakire zekât olarak verilen şeyin zekât olduğunu bildirmeye gerek yoktur. Hatta fakir utanıyorsa, yalan olmayacak bir şekilde hediye adına vermesi müstehaptır; ama zekât niyeti etmesi gerekir.
1936- Bir kimse, zekâtını fakir zannettiği birine verdikten sonra fakir olmadığını anlar yahut şer'î hükmü bilmemesi yüzünden fakir olmayan birisine zekât verirse, eğer verdiği mal harcanmamışsa, geri alıp müstahak olan birine vermelidir. Ama harcanmışsa, [bakılır: Eğer verdiği malın zekât olduğunu söyler ve] zekâtı alan kişi de ona verilen bu malın zekât olduğunu bilir veya ihtimal verirse, ondan bedelini alıp müstahak olan birine vermesi gerekir. Fakat zekâttan başka bir adla o adama vermişse, ondan bir şey geri alamaz; fakir olan birine yeniden kendi malından zekât vermelidir. Saydığımız bu durumların hepsinde de, istediği takdirde zekâtı kendi malından verip, fakir olarak zannettiği kimseden bir şey almayabilir.
1937- Bir yıllık ihtiyacını giderecek malı olan kimse, borçlu olup borcunu ödeyemezse, borcunu ödemek için zekât alabilir; ama borç olarak aldığı şeyi günah yolda harcamamalı ve eğer günah iş için harcamışsa da tövbe etmiş olmalıdır. Böyle olunca, fakirlerin hissesinden ona zekât verilebilir.
1938- Borçlu olup borcunu ödeyemeyen bir kimseye zekât verildikten sonra, o kimsenin aldığı borcu günah işte kullandığı meydana çıkarsa, eğer zekât verilen kimse fakir olursa, ona verilen mal zekât olarak sayılabilir. Fakat fakir, borç olarak aldığı şeyi içki içmek veya alenî bir günahı işlemek için kullanır ve tövbe de etmemiş olursa, farz ihtiyat gereği ona verilen şey zekât olarak hesaplanamaz.
1939- Borçlu olup borcunu ödeyemeyen bir kimse, fakir olmasa bile, insan, ondaki borcunu zekât olarak hesaplayabilir.
1940- Harçlığı bitmiş veya bineği kullanılmaz hâle gelmiş bir yolcunun yolculuk gayesi, günah işlemek olmaz ve borçlanarak yahut bir şeyini satarak gideceği yere ulaşma imkânı olmazsa, kendi vatanında fakir olmasa bile zekât alabilir. Fakat başka bir yere vardığında borç alma veya bir şeyini satarak yol masrafını temin etme imkânına sahip olursa, ancak kendisini oraya ulaştıracak miktarda zekât alabilir.
1941- Yolculukta muhtaç düşüp zekât alan kimse, vatanına ulaşır ve zekât olarak aldığı malın bir miktarı artarsa, eğer artan kısmı kendisinden zekât aldığı mal sahibine veya onun vekiline ulaştırması zor ve meşakkatli olursa, şer'î hâkime vermesi ve onun zekât olduğunu bildirmesi gerekir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder