1925- Zekât şu sekiz yerden birinde
kullanılmalıdır:
1) Fakirler: Kendisinin ve ailesinin bir
yıllık ihtiyacına sahip olmayan kimseye fakir denir. Sanatı, mülkü veya
sermayesi olup, onlarla bir yıllık masrafını karşılayacak durumda olan kimse
fakir değildir.
2) Miskinler: Fakirden daha güç bir durumda
bulunup, zorlukla geçinen kimseye miskin denir.
3) Zekât İşlerinde Çalışan Görevliler: Bundan
maksat, Masum İmam (a.s) ya da onun naibi (=vekili)
tarafından zekâtları toplamak, korumak, toplananların hesabını yapmak ve onları
İmam'a (a.s), naibine veya fakirlere ulaştırmakla görevlendirilmiş kimsedir.
4) Kâfirler: Zekât verildiği takdirde
kalpleri İslâm dinine ısındırılacak veya savaşta Müslümanlara yardım edecek
olan kâfirler.
5) Köleler: Köleleri satın alarak serbest
bırakmak.
6) Borçlular: Bunlar, borçlanarak borcunu
ödeyemeyen kimselerdir.
7) Allah yolunda harcamak: Yani cami inşası
gibi genel dini menfaati olan işlerde yahut köprü ve yol yapımı gibi faydası
Müslümanların umumuna ait olan işlerde, kısacası İslâm için yararlı olan her
türlü işte harcamak.
8) Yolcular: Yolculukta muhtaç düşen
kimselerdir.
Bunlarla ilgili konular, ilerdeki hükümlerde açıklanacaktır.
1926- Farz ihtiyat gereği fakir ve miskin
kimseye, ken-disi ile ailesinin yıllık ihtiyacını giderecek ve bir yıl yetecek
kadardan fazla zekât vermek caiz değildir. Hatta bir miktar para ve eşyası olan
kimse, ancak yıllık ihtiyacından eksik olan miktar için zekât alabilir.
1927- Yıllık ihtiyacını giderecek miktardaki
malı olan kimse, bunun bir kısmını harcadıktan sonra elinde kalan miktarın bir
yıl yetecek kadar olup olmadığından şüphe ederse, zekât alamaz.
1928- Sanat, mülk veya ticaret sahibi kimsenin
geliri yıllık giderinden az olursa, yıllık ihtiyacından eksik olan kısım için
zekât alabilir; iş aletlerini, mülkünü veya kendi sermayesini ihtiyaçları için
harcaması gerekmez.
1929- Kendisinin ve ailesinin yıllık ihtiyacını
giderecek mala sahip olmayan fakir bir kimsenin, malik olduğu ve içinde
oturduğu bir evi ile bir bineği olur ve bunlar olmadan yaşayamıyorsa, bunları
haysiyetini korumak için bulundursa bile zekât alabilir. Yine ev eşyası,
kaplar, yazlık-kışlık elbiseler ve ihtiyaç duyduğu diğer şeylerin de hükmü
böyledir. Bunlara sahip olmayan bir fakir de bunlara ihtiyaç duyuyorsa, zekât
alarak bunları temin edebilir.
1930- Herhangi bir mesleği öğrenmesi zor olmayan
bir fakir, farz ihtiyat gereği o mesleği öğrenmeli ve hayatını zekât alarak
sürdürmemelidir. Ancak öğrenme süresi boyunca zekât almasının sakıncası yoktur.
1931- Önceden fakir olan bir kimse, "Yine
fakirim." derse, insan, sözüne güvenmese bile ona zekât verebilir.
1932- Önceden fakir olmayan bir kimse ya da
önceden fakir olup olmadığı belli olmayan bir kimse, "Fakirim" derse,
eğer dış görünüşünden fakir olduğuna zan hâsıl olursa, ona zekât verilebilir.
1933- Zekât vermesi gereken kimse, bir fakirden
alacaklı olursa, fakirdeki alacağını zekât karşılığı olarak hesap edebilir.
1934- Bir kimsenin fakir olan borçlusu ölür ve
bıraktığı miras da borcunu ödeyecek miktarda olmazsa, insan ondaki alacağını
zekât karşılığı sayabilir.
1935- Fakire zekât olarak verilen şeyin zekât
olduğunu bildirmeye gerek yoktur. Hatta fakir utanıyorsa, yalan olmayacak bir
şekilde hediye adına vermesi müstehaptır; ama zekât niyeti etmesi gerekir.
1936- Bir kimse, zekâtını fakir zannettiği
birine verdikten sonra fakir olmadığını anlar yahut şer'î hükmü bilmemesi
yüzünden fakir olmayan birisine zekât verirse, eğer verdiği mal harcanmamışsa,
geri alıp müstahak olan birine vermelidir. Ama harcanmışsa, [bakılır: Eğer
verdiği malın zekât olduğunu söyler ve] zekâtı alan kişi de ona verilen bu malın
zekât olduğunu bilir veya ihtimal verirse, ondan bedelini alıp müstahak olan
birine vermesi gerekir. Fakat zekâttan başka bir adla o adama vermişse, ondan
bir şey geri alamaz; fakir olan birine yeniden kendi malından zekât vermelidir.
Saydığımız bu durumların hepsinde de, istediği takdirde zekâtı kendi malından
verip, fakir olarak zannettiği kimseden bir şey almayabilir.
1937- Bir yıllık ihtiyacını giderecek malı olan
kimse, borçlu olup borcunu ödeyemezse, borcunu ödemek için zekât alabilir; ama
borç olarak aldığı şeyi günah yolda harcamamalı ve eğer günah iş için
harcamışsa da tövbe etmiş olmalıdır. Böyle olunca, fakirlerin hissesinden ona
zekât verilebilir.
1938- Borçlu olup borcunu ödeyemeyen bir kimseye
zekât verildikten sonra, o kimsenin aldığı borcu günah işte kullandığı meydana
çıkarsa, eğer zekât verilen kimse fakir olursa, ona verilen mal zekât olarak
sayılabilir. Fakat fakir, borç olarak aldığı şeyi içki içmek veya alenî bir
günahı işlemek için kullanır ve tövbe de etmemiş olursa, farz ihtiyat gereği
ona verilen şey zekât olarak hesaplanamaz.
1939- Borçlu olup borcunu ödeyemeyen bir kimse,
fakir olmasa bile, insan, ondaki borcunu zekât olarak hesaplayabilir.
1940- Harçlığı bitmiş veya bineği kullanılmaz
hâle gelmiş bir yolcunun yolculuk gayesi, günah işlemek olmaz ve borçlanarak
yahut bir şeyini satarak gideceği yere ulaşma imkânı olmazsa, kendi vatanında
fakir olmasa bile zekât alabilir. Fakat başka bir yere vardığında borç alma
veya bir şeyini satarak yol masrafını temin etme imkânına sahip olursa, ancak
kendisini oraya ulaştıracak miktarda zekât alabilir.
1941- Yolculukta muhtaç düşüp zekât alan kimse,
vatanına ulaşır ve zekât olarak aldığı malın bir miktarı artarsa, eğer artan
kısmı kendisinden zekât aldığı mal sahibine veya onun vekiline ulaştırması zor
ve meşakkatli olursa, şer'î hâkime vermesi ve onun zekât olduğunu bildirmesi
gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder