585- Ölüyü yıkadıktan sonra belirli yerlerine
hanut konulması farzdır; yani [secde yerleri olan] alnına, ellerinin içine,
dizlere, ayak başparmaklarının ucuna, kâfur konulmalıdır. Burnunun ucuna da
kâfur sürmek müstehaptır. Kâfurun taze ve ezilmiş olması gerekir. Eski
olduğundan dolayı kokusunu yitirmiş olursa, yeterli olmaz.
586- Kâfurun secde yerlerinin sırasına göre
konulması gerekmez. Ancak önce alına konulması müstehaptır.
587- Ölüye, kefenlemeden önce hanut konulması
daha iyidir. Ancak kefenlerken veya ondan sonra yapılmasının herhangi bir
sakıncası yoktur.
588- Hac için ihrama giren kimse, Safa ile Merve
arasında sa'y etmeyi (=yürümeyi)
tamamlamadan önce ölürse, ona hanut koymak caiz değildir. Yine, umre için
ihrama giren kimseye, taksir etmeden (=saçlarını
kısaltmadan) önce ölürse, hanut konulmaz.
589- Kocası ölen ve iddeti bitmemiş olan bir
kadının, her ne kadar güzel koku kullanması haram ise de, öldüğü takdirde ona
hanut konulması farzdır.
590- Ölüyü amber, misk, ud ve diğer ıtırlarla tütsülemek
veya hanut için bunlarla kâfuru karıştırmak mekruhtur.
591- Kâfuru, Şehitlerin Efendisi Hz. İmam
Hüseyin'in (Allah'ın selâmı ona olsun) türbetiyle karıştırmak, müste-haptır.
Ama bu tür kâfurun saygısızlık sayılacak yerlere değdirilmemesi gerekir ve yine
türbetin, karıştırıldığı takdirde "bu kâfur değildir" denecek kadar
fazla olmaması gerekir.
592- Eğer kâfur, gusül ve hanuta yetecek ölçüde
olmazsa, farz ihtiyat gereği, gusüle öncelik verilmelidir. Eğer yedi uzva
yetecek kadar olmazsa, farz ihtiyat gereği önce alına konulmalıdır.
593- İki tane yaş ve taze ağaç dalını cenazeyle
beraber kabre koymak müstehaptır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder