21 Temmuz 2012 Cumartesi

HANUT HÜKÜMLERİ

585- Ölüyü yıkadıktan sonra belirli yerlerine hanut konulması farzdır; yani [secde yerleri olan] alnına, ellerinin içine, dizlere, ayak başparmaklarının ucuna, kâfur konulmalıdır. Burnunun ucuna da kâfur sürmek müstehaptır. Kâfurun taze ve ezilmiş olması gerekir. Eski olduğundan dolayı kokusunu yitirmiş olursa, yeterli olmaz.
586- Kâfurun secde yerlerinin sırasına göre konulması gerekmez. Ancak önce alına konulması müstehaptır.
587- Ölüye, kefenlemeden önce hanut konulması daha iyidir. Ancak kefenlerken veya ondan sonra yapılmasının herhangi bir sakıncası yoktur.
588- Hac için ihrama giren kimse, Safa ile Merve arasında sa'y etmeyi (=yürümeyi) tamamlamadan önce ölürse, ona hanut koymak caiz değildir. Yine, umre için ihrama giren kimseye, taksir etmeden (=saçlarını kısaltmadan) önce ölürse, hanut konulmaz.
589- Kocası ölen ve iddeti bitmemiş olan bir kadının, her ne kadar güzel koku kullanması haram ise de, öldüğü takdirde ona hanut konulması farzdır.
590- Ölüyü amber, misk, ud ve diğer ıtırlarla tütsülemek veya hanut için bunlarla kâfuru karıştırmak mekruhtur.
591- Kâfuru, Şehitlerin Efendisi Hz. İmam Hüseyin'in (Allah'ın selâmı ona olsun) türbetiyle karıştırmak, müste-haptır. Ama bu tür kâfurun saygısızlık sayılacak yerlere değdirilmemesi gerekir ve yine türbetin, karıştırıldığı takdirde "bu kâfur değildir" denecek kadar fazla olmaması gerekir.
592- Eğer kâfur, gusül ve hanuta yetecek ölçüde olmazsa, farz ihtiyat gereği, gusüle öncelik verilmelidir. Eğer yedi uzva yetecek kadar olmazsa, farz ihtiyat gereği önce alına konulmalıdır.
593- İki tane yaş ve taze ağaç dalını cenazeyle beraber kabre koymak müstehaptır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder