19 Temmuz 2012 Perşembe

ZEKÂTLA İLGİLİ DİĞER HÜKÜMLER


1961- İnsan, arpa ile buğdayın zekâtını, tanelerini samandan ayırırken, hurma ve üzümün zekâtını ise kuruduklarında fakire vermesi ya da malından ayırması gerekir. Altın, gümüş, sığır, koyun ve devenin zekâtını da on ikinci ay tamamlandıktan sonra fakire vermeli veya malından ayırmalıdır; ayırdıktan sonra [hemen zekâtı ödemesi gerekmez. Eğer] belli bir fakiri beklemekte olur veya bir sebepten dolayı zekâtı almakta önceliği olan bir fakire vermek isterse, öyle bir fakiri beklemek için zekâtını bir kaç ay olsa bile geciktirebilir.
1962- Zekât olarak ayrılan malı müstahak olan birine hemen vermek farz değildir; ama müstehap ihtiyat gereği müstahak kimseye ulaşmak mümkün olursa, zekât vermeyi geciktirmemelidir.
1963- Bir kimse, zekât ödeme gücüne sahip olduğu hâl-de zekâtını geciktirir ve müstahak olan kişiye ulaştırmadan önce kendi kusuru yüzünden telef olursa, [zekât borcu düş-mez,] bunun bedelini ödemesi gerekir.
1964- Zekât farz olduktan sonra ödeme gücüne sahip olduğu hâlde müstahak birine ulaştırmaz ve bir kusuru olmaksızın mal telef olursa, bakılır: Eğer "Hemen ödemedi" denilecek kadar zekâtını geciktirmişse, bedelini vermesi gerekir. Fakat bu kadar geciktirmeyip, meselâ iki üç saat geciktirmiş ve mal da bu iki üç saat içinde telef olmuşsa, müstahak birisi hazır olmadığı takdirde, bir daha zekât ödeme zorunda değildir; ama müstahak kimsenin hazır bulunmaması durumunda ise, farz ihtiyat gereği onun bedelini vermesi gerekir.
1965- Bir kimse, zekât miktarını bizzat zekât verilmesi gereken malın kendisinden ayırıp bir kenara koyarsa, malın geri kalan kısmında tasarruf edebilir. Fakat başka bir maldan ayırmışsa, zekâtı farz olan malın tamamını kullanabilir.
1966- İnsan, zekât olarak ayırdığı malı kendisine alıp, yerine başka bir şey koyamaz.
1967- Zekât için ayrılan maldan bir menfaat elde edilirse, örneğin zekât olarak ayrılmış koyun doğarsa, fakirin malıdır; zekâtla birlikte fakire verilmesi gerekir.
1968- Zekâtı ayırdığı sırada müstahak olan birisi hazır bulunursa, zekâtı ona vermek daha iyidir; ama bir sebepten dolayı zekât almakta önceliği olan birisine vermeye niyet etmişse, o hariç.
1969- İnsanın zekât olarak ayırdığı malın bizzat kendisiyle şahsı için ticaret yapması sahih değildir. Ancak şer'î hâkimin izniyle zekâtın yararına yapılan ticaret sahihtir; ama kazancı zekâta aittir [zekâtla birlikte fakire verilmelidir].
1970- İnsan, henüz üzerine zekât farz olmadan önce bir şeyi zekât karşılığı fakirlere verirse, zekâta sayamaz. Ancak zekât farz olduktan sonra fakirin fakirliği devam eder ve fakire zekât olarak verdiği şey de onun yanında mev-cut bulunursa, zekât farz olmadan önce verdiği şeyi zekât olarak sayabilir.
1971- Bir fakir, üzerine zekâtın farz olmadığını bildiği bir kişiden zekât olarak bir şeyi alır ve o da yanında telef olursa, zâmindir; [bedelini ödemelidir.] Fakat o kişiye zekât farz olduktan sonra fakirin fakirliği devam ederse, ona verdiği şeyin bedelini zekât olarak sayabilir.
1972- Bir fakir, üzerine zekâtın farz olmadığını bilmediği bir insandan zekât karşılığı bir şey aldıktan sonra elinde telef olursa, zâmin değildir. Ancak zekât vermekle yükümlü olan kimse, verdiği bu malın bedelini zekât olarak sayamaz.
1973- Sığır, koyun ve devenin zekâtını haysiyetli fakirlere vermek müstehaptır. Yine zekâtı verirken de kendi yakınlarını diğerlerine, ilim ve kemal sahibi kimseleri başkalarına ve dilenmeyen fakirleri dilenenlere tercih etmek müstehaptır. Ancak bir fakirin zekât almasını başka bir sebepten dolayı daha iyi buluyorsa, zekâtı ona vermesi müs-tehaptır.
1974- Zekâtı alenî ve açıktan çıkarıp vermek, müste-hap sadakayı ise gizli olarak vermek daha iyidir.
1975- Zekât vermesi gereken kimsenin bulunduğu şehirde müstahak biri bulunmaz ve zekâtın verileceği diğer yerlere de ulaştıramazsa, eğer müstahak olan birisinin bulunacağına ümidi olmazsa, başka bir şehre götürüp, zekâtın verileceği yerlerde kullanması gerekir. Ancak o şehre götürülmesi için yapılan masraflar kendisine aittir. Eğer zekât [böyle bir durumda] telef olursa, zâmin değildir.
1976- Kendi şehrinde zekât almaya ehil olan birisi bulunsa bile zekâtı başka bir şehre götürebilir; ama o şehre götürme masraflarını kendisi karşılamalıdır. Fakat zekât olarak ayırdığı mal telef olursa, zâmindir. Meğer şer'î hâkimin izniyle götürmüş olsun ki, bu surette zâmin değildir.
1977- Zekât olarak vermek istediği buğday, arpa, kuru üzüm ve hurmanın ölçü ve tartı masrafları mal sahibinin kendisine aittir.
1978- İki miskal on beş nohut ağırlığı [12.3045 gr. yani yaklaşık on iki buçuk gr.] veya daha fazla gümüşün zekâtını vermekle yükümlü olan kimse, bir fakire, iki miskal on beş nohuttan azını da verebilir. Yine buğday ile arpa gibi gümüşten başka bir şey vermesi gereken kimse, bunların kıymeti iki miskal on beş nohut gümüş değerine ulaşsa da, bir fakire bunlardan daha az miktarını verebilir.
1979- Bir kimsenin, zekât verdiği kişiden zekâtı tekrar kendisine satma talebinde bulunması mekruhtur. Ancak zekât alan kimse, zekât olarak aldığı malı satmak isterse, fiyatını belirledikten sonra zekât veren, onu satın almada diğerlerine göre öncelik sahibidir.
1980- Bir kimse, üzerine farz olan zekâtı -önceki yıllara ait olsa bile- verip vermediğinden şüphe ederse, zekât vermesi gerekir.
1981- Zekât almaya müstahak olan kimse, zekât veren kimseyle farz olan miktardan aza anlaşamaz ve değeri o miktardan fazla olan bir şeyi zekât karşılığı kabul edemez veya zekât sahibinden alıp, ona bağışlayamaz. Ama çok zekât borcu olan bir kimse fakir düşer ve zekâtı ödeme gücüne sahip olmadığı gibi durumunun düzelip, ödeme gücünü kazanacağından da ümidi kesilir ve de tövbe etmek isterse, fakir zekâtı teslim aldıktan sonra tekrar ona bağışlayabilir.
1982- Zekât verecek kimse, zekâta bağlı olan maldan Kur'ân, dinî kitap ve dua kitabı satın alıp vakfedebilir; evladı veya nafakalarını karşılamakla yükümlü olduğu kimselere bile vakfetmesinin sakıncası yoktur. Hatta bu vakfedilenlerin yönetimini, kendisinin veya evlâdının yetkisine bırakabilir.
1983- Bir kimse, zekâtla bir mülkü satın alıp, gelirini kendi masraflarında harcamaları için evladına veya geçimini sağlamakla yükümlü olduğu kimselere vakfedemez.
1984- Fakir olan kimse hacca, (dinî) ziyaret yerlerine gitmek veya benzeri bir şeyler için zekât alabilir. Ancak, önceden yıllık ihtiyacını giderecek miktarda zekât almış olursa, yeniden ziyaret ve benzeri şeyler için zekât alamaz.
1985- Bir kimse, fakir olan birini malının zekâtını ver-mesi için vekil ederse, bakılır: Eğer vekil olan fakir, kendisinin o maldan bir şey alma hakkına sahip olmadığı hususunda müvekkilinin böyle bir niyeti olduğuna ihtimal verirse, ondan kendisine bir şey alamaz. Fakat vekil, müvekkilinin böyle bir niyete sahip olmadığını kesin olarak bilirse, ondan kendisi için de alabilir.
1986- Deve, sığır, koyun, altın ve gümüşü zekât olarak alan fakirin aldıkları, nisap miktarına ulaşır ve zekâtın farz olmasını gerektiren diğer şartlara da sahip olursa, onlardan zekât vermesi gerekir.
1987- Zekâtı verilmesi gereken bir malda iki kişi ortak olur ve onlardan birisi kendi hissesinin zekâtını verir ve da-ha sonra kazandıkları bu malı paylaşırlarsa, eğer zekât veren kimse, ortağının kendi hissesinin zekâtını vermediğini bilirse, kendi hissesinde bile tasarruf etmesi sakıncalıdır.
1988- Humus veya zekât borcu olup keffaret, nezir ve benzerini de vermesi gereken kimsenin bunların dışında aldığı bir başka borcu da olur ve bunların hepsini ödemeye de gücü yetmezse, eğer humus veya zekâtı farz olan mal henüz mevcut bulunuyorsa, humus veya zekât borcunu ödemelidir. Fakat o mal yok olmuşsa, dilerse humus veya zekât borcunu öder, dilerse de keffaret, nezir ve benzeri borçlarını eda eder.
1989- Humus veya zekât borcu ile üzerine nezir ve benzeri şeyler farz olan ve borcu da olduğu hâlde ölen kimsenin bıraktığı mal, bütün bu borçları için kâfi gel-mezse, bakılır: Eğer humus veya zekâtını vermek farz olan mal mevcut bulunuyorsa, vârisleri o malı humus veya zekât borcu olarak vermeleri, geri kalan kısmını da diğer borçlarına [oranla] taksim edip ödemeleri gerekir. Fakat humus veya zekâtı farz olan mal yok olursa, ölüden kalan malı humus, zekât, borç, adak ve benzeri şeylerin hepsine [oranla] taksim ederek ödemelidirler. Örneğin, otuz bin lira miktarında miras bırakan kimsenin kırk lira humusu, yirmi lira da borcu olursa, onun yirmi lirası humus karşılığı verilmeli, on lirası da diğer borçlarına ödenmelidir.
1990- İlim tahsili yapan bir kimse, ilim tahsili ile meşgul olmadığı takdirde kendi geçimini sağlayacak durumda olur ve tahsil gördüğü ilim de farz veya müstehap ilimlerden olursa, zekât alabilir. Ancak okumakta olduğu ilim, farz veya müstehap ilimlerden olmazsa, ona zekât vermek sakıncalıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder