1961- İnsan, arpa ile buğdayın zekâtını,
tanelerini samandan ayırırken, hurma ve üzümün zekâtını ise kuruduklarında
fakire vermesi ya da malından ayırması gerekir. Altın, gümüş, sığır, koyun ve
devenin zekâtını da on ikinci ay tamamlandıktan sonra fakire vermeli veya
malından ayırmalıdır; ayırdıktan sonra [hemen zekâtı ödemesi gerekmez. Eğer]
belli bir fakiri beklemekte olur veya bir sebepten dolayı zekâtı almakta önceliği
olan bir fakire vermek isterse, öyle bir fakiri beklemek için zekâtını bir kaç
ay olsa bile geciktirebilir.
1962- Zekât olarak ayrılan malı müstahak olan
birine hemen vermek farz değildir; ama müstehap ihtiyat gereği müstahak kimseye
ulaşmak mümkün olursa, zekât vermeyi geciktirmemelidir.
1963- Bir kimse, zekât ödeme gücüne sahip olduğu
hâl-de zekâtını geciktirir ve müstahak olan kişiye ulaştırmadan önce
kendi kusuru yüzünden telef olursa, [zekât borcu düş-mez,] bunun bedelini
ödemesi gerekir.
1964- Zekât farz olduktan sonra ödeme gücüne
sahip olduğu hâlde müstahak birine ulaştırmaz ve bir kusuru olmaksızın mal
telef olursa, bakılır: Eğer "Hemen ödemedi" denilecek kadar zekâtını
geciktirmişse, bedelini vermesi gerekir. Fakat bu kadar geciktirmeyip, meselâ
iki üç saat geciktirmiş ve mal da bu iki üç saat içinde telef olmuşsa, müstahak
birisi hazır olmadığı takdirde, bir daha zekât ödeme zorunda değildir; ama
müstahak kimsenin hazır bulunmaması durumunda ise, farz ihtiyat gereği onun
bedelini vermesi gerekir.
1965- Bir kimse, zekât miktarını bizzat zekât
verilmesi gereken malın kendisinden ayırıp bir kenara koyarsa, malın geri kalan
kısmında tasarruf edebilir. Fakat başka bir maldan ayırmışsa, zekâtı farz olan
malın tamamını kullanabilir.
1966- İnsan, zekât olarak ayırdığı malı
kendisine alıp, yerine başka bir şey koyamaz.
1967- Zekât için ayrılan maldan bir menfaat elde
edilirse, örneğin zekât olarak ayrılmış koyun doğarsa, fakirin malıdır; zekâtla
birlikte fakire verilmesi gerekir.
1968- Zekâtı ayırdığı sırada müstahak olan
birisi hazır bulunursa, zekâtı ona vermek daha iyidir; ama bir sebepten dolayı
zekât almakta önceliği olan birisine vermeye niyet etmişse, o hariç.
1969- İnsanın zekât olarak ayırdığı malın bizzat
kendisiyle şahsı için ticaret yapması sahih değildir. Ancak şer'î hâkimin
izniyle zekâtın yararına yapılan ticaret sahihtir; ama kazancı zekâta aittir
[zekâtla birlikte fakire verilmelidir].
1970- İnsan, henüz üzerine zekât farz olmadan
önce bir şeyi zekât karşılığı fakirlere verirse, zekâta sayamaz. Ancak zekât
farz olduktan sonra fakirin fakirliği devam eder ve fakire zekât olarak verdiği şey de onun yanında mev-cut
bulunursa, zekât farz olmadan önce verdiği şeyi zekât olarak sayabilir.
1971- Bir fakir, üzerine zekâtın farz olmadığını
bildiği bir kişiden zekât olarak bir şeyi alır ve o da yanında telef olursa,
zâmindir; [bedelini ödemelidir.] Fakat o kişiye zekât farz olduktan sonra
fakirin fakirliği devam ederse, ona verdiği şeyin bedelini zekât olarak
sayabilir.
1972- Bir fakir, üzerine zekâtın farz olmadığını
bilmediği bir insandan zekât karşılığı bir şey aldıktan sonra elinde telef
olursa, zâmin değildir. Ancak zekât vermekle yükümlü olan kimse, verdiği bu
malın bedelini zekât olarak sayamaz.
1973- Sığır, koyun ve devenin zekâtını
haysiyetli fakirlere vermek müstehaptır. Yine zekâtı verirken de kendi
yakınlarını diğerlerine, ilim ve kemal sahibi kimseleri başkalarına ve
dilenmeyen fakirleri dilenenlere tercih etmek müstehaptır. Ancak bir fakirin
zekât almasını başka bir sebepten dolayı daha iyi buluyorsa, zekâtı ona vermesi
müs-tehaptır.
1974- Zekâtı alenî ve açıktan çıkarıp vermek,
müste-hap sadakayı ise gizli olarak vermek daha iyidir.
1975- Zekât vermesi gereken kimsenin bulunduğu
şehirde müstahak biri bulunmaz ve zekâtın verileceği diğer yerlere de
ulaştıramazsa, eğer müstahak olan birisinin bulunacağına ümidi olmazsa, başka
bir şehre götürüp, zekâtın verileceği yerlerde kullanması gerekir. Ancak o
şehre götürülmesi için yapılan masraflar kendisine aittir. Eğer zekât [böyle
bir durumda] telef olursa, zâmin değildir.
1976- Kendi şehrinde zekât almaya ehil olan
birisi bulunsa bile zekâtı başka bir şehre götürebilir; ama o şehre götürme
masraflarını kendisi karşılamalıdır. Fakat zekât olarak ayırdığı mal telef
olursa, zâmindir. Meğer şer'î hâkimin izniyle götürmüş olsun ki, bu surette
zâmin değildir.
1977- Zekât olarak vermek istediği buğday, arpa,
kuru üzüm ve hurmanın ölçü ve tartı masrafları mal sahibinin kendisine aittir.
1978- İki miskal on beş nohut ağırlığı [12.3045
gr. yani yaklaşık on iki buçuk gr.] veya daha fazla gümüşün zekâtını vermekle
yükümlü olan kimse, bir fakire, iki miskal on beş nohuttan azını da verebilir.
Yine buğday ile arpa gibi gümüşten başka bir şey vermesi gereken kimse,
bunların kıymeti iki miskal on beş nohut gümüş değerine ulaşsa da, bir fakire
bunlardan daha az miktarını verebilir.
1979- Bir kimsenin, zekât verdiği kişiden zekâtı
tekrar kendisine satma talebinde bulunması mekruhtur. Ancak zekât alan kimse,
zekât olarak aldığı malı satmak isterse, fiyatını belirledikten sonra zekât
veren, onu satın almada diğerlerine göre öncelik sahibidir.
1980- Bir kimse, üzerine farz olan zekâtı
-önceki yıllara ait olsa bile- verip vermediğinden şüphe ederse, zekât vermesi
gerekir.
1981- Zekât almaya müstahak olan kimse, zekât
veren kimseyle farz olan miktardan aza anlaşamaz ve değeri o miktardan fazla
olan bir şeyi zekât karşılığı kabul edemez veya zekât sahibinden alıp, ona
bağışlayamaz. Ama çok zekât borcu olan bir kimse fakir düşer ve zekâtı ödeme
gücüne sahip olmadığı gibi durumunun düzelip, ödeme gücünü kazanacağından da
ümidi kesilir ve de tövbe etmek isterse, fakir zekâtı teslim aldıktan sonra
tekrar ona bağışlayabilir.
1982- Zekât verecek kimse, zekâta bağlı olan
maldan Kur'ân, dinî kitap ve dua kitabı satın alıp vakfedebilir; evladı veya
nafakalarını karşılamakla yükümlü olduğu kimselere bile vakfetmesinin sakıncası
yoktur. Hatta bu vakfedilenlerin yönetimini, kendisinin veya evlâdının
yetkisine bırakabilir.
1983- Bir kimse, zekâtla bir mülkü satın alıp,
gelirini kendi masraflarında harcamaları için evladına veya geçimini sağlamakla
yükümlü olduğu kimselere vakfedemez.
1984- Fakir olan kimse hacca, (dinî) ziyaret
yerlerine gitmek veya benzeri bir şeyler için zekât alabilir. Ancak, önceden
yıllık ihtiyacını giderecek miktarda zekât almış olursa, yeniden ziyaret ve
benzeri şeyler için zekât alamaz.
1985- Bir kimse, fakir olan birini malının
zekâtını ver-mesi için vekil ederse, bakılır: Eğer vekil olan fakir, kendisinin
o maldan bir şey alma hakkına sahip olmadığı hususunda müvekkilinin böyle bir
niyeti olduğuna ihtimal verirse, ondan kendisine bir şey alamaz. Fakat vekil,
müvekkilinin böyle bir niyete sahip olmadığını kesin olarak bilirse, ondan
kendisi için de alabilir.
1986- Deve, sığır, koyun, altın ve gümüşü zekât
olarak alan fakirin aldıkları, nisap miktarına ulaşır ve zekâtın farz olmasını
gerektiren diğer şartlara da sahip olursa, onlardan zekât vermesi gerekir.
1987- Zekâtı verilmesi gereken bir malda iki
kişi ortak olur ve onlardan birisi kendi
hissesinin zekâtını verir ve da-ha sonra kazandıkları bu malı
paylaşırlarsa, eğer zekât veren kimse, ortağının kendi hissesinin zekâtını
vermediğini bilirse, kendi hissesinde bile tasarruf etmesi sakıncalıdır.
1988- Humus veya zekât borcu olup keffaret,
nezir ve benzerini de vermesi gereken kimsenin bunların dışında aldığı bir
başka borcu da olur ve bunların hepsini ödemeye de gücü yetmezse, eğer humus
veya zekâtı farz olan mal henüz mevcut bulunuyorsa, humus veya zekât borcunu
ödemelidir. Fakat o mal yok olmuşsa, dilerse humus veya zekât borcunu öder,
dilerse de keffaret, nezir ve benzeri borçlarını eda eder.
1989- Humus veya zekât borcu ile üzerine nezir
ve benzeri şeyler farz olan ve borcu da olduğu hâlde ölen kimsenin bıraktığı
mal, bütün bu borçları için kâfi gel-mezse, bakılır: Eğer humus veya zekâtını
vermek farz olan mal mevcut bulunuyorsa, vârisleri o malı humus veya zekât
borcu olarak vermeleri, geri kalan kısmını da diğer borçlarına [oranla] taksim
edip ödemeleri gerekir. Fakat humus veya zekâtı farz olan mal yok olursa, ölüden
kalan malı humus, zekât, borç, adak ve benzeri şeylerin hepsine [oranla] taksim
ederek ödemelidirler. Örneğin, otuz bin lira miktarında miras bırakan kimsenin
kırk lira humusu, yirmi lira da borcu olursa, onun yirmi lirası humus karşılığı
verilmeli, on lirası da diğer borçlarına ödenmelidir.
1990- İlim tahsili yapan bir kimse, ilim tahsili
ile meşgul olmadığı takdirde kendi geçimini sağlayacak durumda olur ve tahsil
gördüğü ilim de farz veya müstehap ilimlerden olursa, zekât alabilir. Ancak
okumakta olduğu ilim, farz veya müstehap ilimlerden olmazsa, ona zekât vermek
sakıncalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder